Dünyada ve Türkiye’de kadınlarda en sık görülen kanser tipi olan meme kanseri, bugün artık yeni ve modern tedavi yöntemleriyle tamamen ortadan kaldırılabiliyor. Ancak, buradaki en önemli koşul, erken teşhis. Uzmanlar, kadınlara çekincelerinden ve korkularından sıyrılıp, meme kanseri taraması yaptırmaları çağrısında bulunuyor.
“HER 8 KADINDAN BİRİNİN PENÇESİNE DÜŞTÜĞÜ BİR HASTALIK”
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emel Sezer, meme kanserinin belirtileri, riskleri, tedavi yöntemleri ile uyarı ve önerilerini İHA muhabirine anlattı. “Meme kanseri her 8 kadından birinin pençesine düştüğü bir hastalık maalesef ve yakın bir gelecekte de her 5 kadından birinin kapısını çalacak gibi görünüyor” diyen Prof. Dr. Sezer, sadece 2019 yılında tüm dünyada yaklaşık 2 milyon, Türkiye’de ise 36 bin kadının meme kanseri tanısı aldığının altını çizdi. Sezer, bu nedenle meme kanserinin çok önemli bir sağlık sorunu olduğunu vurguladı.
“EN ÖNEMLİ BELİRTİSİ, MEMEDE ELE GELEN KİTLE VEYA SERTLİK”
Meme kanserinin, meme dokusunu oluşturan hücre gruplarının kontrolsüz çoğalmasıyla ortaya çıkan bir hastalık olduğunu dile getiren Sezer, meme kanserinin en önemli belirtisinin memede ele gelen kitle veya sertlik olduğunu kaydetti. Sezer, “Kadınlarımız hemen korkmasın; her memede ele gelen kitle meme kanseri anlamına gelmiyor ama memede son zamanlarda olmayan, hızla büyüyen kitlelerde özelikle hastalarımızın doktora başvurmalarını istiyoruz. Meme başında diğer memeye göre daha önceden olmayan bir çekinti, meme başında kızarıklık, memede kanlı akıntı, meme dokusunda portakal kabuğu görüntüsü veya meme cildinde herhangi bir çekinti olması durumunda da hastalarımızın doktora başvurmalarını istiyoruz. Meme kanserinde erken teşhis hayat kurtarır. Bu şikayetler olmadan, 40 yaşından itibaren düzenli olarak kadınlarımızın meme kanseri taraması için mamografi kontrollerine gelmelerini öneriyoruz” diye konuştu.
“GEÇ MENOPOZ MEME KANSERİ İÇİN ÖNEMLİ BİR RİSK FAKTÖRÜDÜR”
Meme kanserinin her kadını yakalayabileceğini belirten Sezer, meme kanserinde değiştirilebilir ve değiştirilemez risk faktörleri olduğunu söyledi. Sezer, değiştirilemez risk faktörlerini şöyle sıraladı:
“İlerleyen yaşla beraber meme kanseri ihtimali artar. Genetik sebeplerle ortaya çıkan meme kanseri oranı yüzde 10 civarında. Hastaların yanıldıkları en önemli nokta; ailede hiç meme kanseri olmayınca sanki meme kanseri olmayacaklarmış gibi düşünürler ama aslında bize başvuran hastaların çoğu ailedeki ilk meme kanseri vakası. Erken menarş, geç menopoz risk faktörüdür. Toplumumuzda geç menopoza girmek sevilir ama aslında geç menopoz meme kanseri için önemli bir risk faktörüdür. Hiç emzirmemiş olmak yine meme kanseri açısından risk faktörüdür.”
Değiştirebilir risk faktörlerinin başında ise sigara ve tütün alışkanlıklarının geldiğini ifade eden Sezer, “Ayrıca obezite, özellikle bel ve kalça çevresindeki genişlik, fiziksel olarak inaktif bir hayat sürmek, hiç spor ve egzersiz yapmamak da meme kanseri açısından önemli risk faktörlerini oluşturur” şeklinde konuştu.
“ÜLKEMİZDE MEME KANSERİ YAŞI GİTTİKÇE GENÇLEŞİYOR”
Meme kanserinin daha çok 50 yaşından, özellikle de menopozdan sonra ortaya çıkan bir kanser tipi olduğuna işaret eden Sezer, “Ama ülkemizde batı toplumlarının aksine meme kanseri yaşı gittikçe gençleşmektedir. Artık 20-25’li yaşlarda da meme kanseri vakalarımız var. Menopozdan önce çıkan hastalarda kalıtsal olup olmadığını belirlemek için mutlaka genetik testlerin yapılmasını öneriyoruz” ifadelerini kullandı.
“ERKEK MEME KANSERİ GEÇ TEŞHİS EDİLİYOR”
Meme kanserinin erkeklerde de görülebildiğini kaydeden Sezer, her 200-300 meme kanserli kadına karşılık bir tane de erkek meme kanseri ile karşılaştıklarını söyledi. Sezer, “Erkek meme kanserlerindeki sıkıntı, maalesef erkek meme kanseri hastaları daha geç doktora gidiyorlar, çünkü memede bir kanser olabileceği akıllarına gelmiyor. O yüzden erkek meme kanseri maalesef biraz geç teşhis ediliyor” dedi.
“MAMOGRAFİ KANSER YAPMAZ”
Kadınların bazı çekinceleri ya da davranış biçimlerinin meme kanserini erken evrede yakalama şanslarını azalttığına dikkat çeken Sezer, “En önemli faktörlerden birisi, ailede meme kanseri yoksa kadınlar biraz daha rahat davranıyorlar ve tanıyı geciktiriyorlar. İkinci önemli faktör de ‘mamografi kanser yapar’ düşüncesi. Aslında mamografi kanser yapmaz ama menopozdan önce çok sık yapılması durumunda meme dokusuna hasar verebilir. Uygun koşullarda yapıldığı takdirde bir mamografinin yaydığı radyasyon 6-8 saatlik uçak yolculuğunda aldığımız radyasyona benzerdir. Mamografi, ‘acı veren bir teknik’ olarak algılanabilir, fakat yararları tartışılmaz. Ayrıca, daha önceden fibroadenom ya da fibrokistik hastalığı olan hastalar, özellikle meme dokusundaki değişiklikleri bazen fark edemeyebiliyor ya da eski kitlesi olarak yorumluyor, daha geç doktora gidiyor. Önemli bir konu da hala meme dokusunun toplumumuzca tabu olarak görülmesi; hala doktora gitmede, memesini göstermede kadınların maalesef sıkıntı çekiyor olması. Bu da maalesef bizim erken teşhis yöntemimizi oldukça geciktiriyor. Korkmamak ve ertelememek gerekiyor” diye konuştu.
“ERKEN TEŞHİSLE BU HASTALIKTAN KURTULMA İHTİMALİ YÜZDE 95’E KADAR ÇIKABİLİYOR”
Meme kanseri erken teşhis edildiğinde hastaların kurtulma ihtimallerinin yüzde 90-95’e kadar çıkabildiğini belirten Sezer, “O yüzden erken teşhis çok önemli. Erken teşhiste çok yeni ilaçlarımız ve tedavi yöntemlerimiz var. Cerrahi teknikler değişti, artık bekçi bezi örneklemeleriyle kadınlar lenf ödem sorunlarıyla daha az karşı karşıya geliyorlar. Radyoterapi tekniklerinin değişmesiyle de daha doğru dozda daha güvenli alanlara radyoterapi yaklaşımları var. İleri evre aşamada gelen hastalarımızda da artık yaşam sürelerini 5,5-6 yıla kadar uzatma şansımız oldu. Çok yeni akıllı ilaçlar, kişiye özgü tedaviler, immünoterapi yaklaşımları meme kanserinde aktif olarak kullanılmaya başlandı. Artık meme kanseri Avrupa ve Amerika’da otoriteler tarafından kronik hastalıklar kapsamına alındı. Yani artık ‘meme kanseri oldum’ diye karalar bağlamamamız gerekiyor. Erken teşhiste bu hastalığı tamamen yenebiliyoruz” ifadelerini kullandı.
“KORONADAN KORKUP KANSERİN GEÇ TEŞHİSİNE YOL AÇMAYALIM”
Kemoterapi sürecinde olan hastaların korona virüs sürecinde de mutlaka tedavilerine uzman hekimlerin gözetiminde devam etmelerini isteyen Sezer, kontrol döneminde olan hastaların ise kontrollerini ertelemelerinin kanserin tekrarlamasının geç yakalanmasına neden olduğu uyarısını yaptı. Hiç tanı almamış, düzenli kontrollere giden hastaların korona virüs korkusuyla hastaneye gitmemelerinin de bir diğer sorun olduğunu vurgulayan Sezer, erken teşhis için gereken mamografi tetkiklerine de devam etmelerini önerdi. Kemoterapisi tamamlanan hastalarda bağışıklık sistemini güçlendirmek için mutlaka takip edildikleri tıbbi onkoloji uzmanınca pnömokok (zatürre), grip gibi aşılarının yapılmasını öneren Sezer, çeşitli vitaminler ve bitkisel ilaçların korona virüse karşı bir koruyuculuğu olmadığı uyarısında bulunarak, şunları söyledi:
"“Bu tür ilaçları doktorların haberi olmadan kullanmamalarını öneriyoruz. Sonuç olarak korona döneminde koronadan korkup kanserin geç teşhisine yol açmayalım, çünkü korona virüste şu an kadınların kanserlerinin, hatta erkek kanserlerinin de geç teşhisinin en önemli faktörü gibi karşımıza çıkıyor."
"ERTELEDİĞİNİZ HER HAFTA, HER GÜN BELKİ DE ÖMRÜNÜZDEN BİRKAÇ SENENİN GİTMESİNE YOL AÇIYOR"
Mersin’de erken teşhis oranlarının Türkiye’nin gerisinde olduğunu da vurgulayan Sezer, “Biz hala üçüncü evrede doktora başvurabiliyoruz. Maalesef Mersin meme kanserinde ileri evrede başvurunun yüksek olduğu şehirlerden biri. Hastalara, korkmamalarını, ertelememelerini, çünkü yeni tedavi yöntemleriyle erken teşhisle meme kanserinden tamamen kurtulmanın artık çok yüksek bir ihtimal olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Ertelediğiniz her hafta, her gün belki de ömrünüzden birkaç senenin gitmesine yol açıyor” dedi.(iha)