Buhranı aşmak için 4 ayaklı bir strateji geliştirdiklerini belirten Öztrak, bu ayakları; “Hukuk devleti ve demokrasiyi yeniden tesis etmek geliyor. Üreten Türkiye olmalıyız. Güçlü sosyal devletimiz olmalı ve sürdürülebilirlik sağlanmalı” diye özetledi.
HEDİYE EROĞLU
CHP Ekonomi Masası’nın ilk durağı Mersin oldu. Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen programda; CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi Masası Başkanı Faik Öztrak ile CHP Ekonomi Masası üyesi milletvekilleri, Mersin iş dünyası temsilcileri ile bir araya geldi.
Toplantıda ilk olarak söz alan Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi Masası Başkanı Faik Öztrak, “Buhrandan Çıkış” başlıklı bir sunum yaptı.
GÖZLER DOĞU AKDENİZ’DE
Masanın, covid krizinden önce bir soysal medya mesajıyla ciddi dalgalanmaların başladığı bir dönemde kurduklarını anımsatan Öztrak, “O günden buyana da gelişmeleri yakından izliyoruz Milletvekillerimiz sahadaydı, genel başkanımıza ve bizlere raporlarını ilettiler.
Salgınla ilgili Türkiye’deki en kapsamlı raporu Aykut Erdoğdu’nun organizasyonunda biz hazırladık ve genel başkanımız bu raporu diğer tüm parti genel başkanları ile paylaştı. Yine krizden çıkabilmek, buhrandan sıyrılabilmek için çeşitli önerilerde bulunduk. Bunları da hem hükümetle hem de kamuoyuyla paylaştık.
Bu defa da bir kez daha sahada çözüm önerilerimizi, ülke ekonomisine nasıl baktığımız konusunu paylaşmak üzere illeri ziyaret ediyoruz. Ziyaretlerimize Doğu Akdeniz’den başlamamız tesadüf değil. Doğu Akdeniz bugün dünyada ve ülkemizde en sıcak bölgelerden bir tanesi. Doğ Akdeniz ülkemizin dış siyasetinden önemli ölçüde etkilenen bölgelerimizden bir tanesi. Biz de bu çerçevede daha yakından bazı gelişmeleri öğrenebilmek hem de çözüm önerilerimizi paylaşabilmek için buradayız” dedi.
“DEVLET KRİZİ VE EKONOMİK KRİZ İÇ İÇE GEÇMİŞ VAZİYETTE”
“Buhrandan Çıkış” sunumuyla konuşmasına devam eden Öztrak, “Ülkemiz bir buhranda. Devlet krizi ve ekonomik kriz iç içe geçmiş vaziyette. Son iki yılda tek adam parti devleti rejimine geçtikten sonra pek de rahat bir nefse alamadık. Tek adam rejimi devleti krize, ekonomiyi borçla şişirme krizi de ekonomiyi krize soktu.
Aslında ekonomik olarak ayrışmaya başladığımız dönem, 2007’dir. 200’den sonra özellikle cumhurbaşkanını halkın seçmesi ile birlikte iktidarın bu seçimi almasından sonra bir gevşeme oldu. Oradan itibaren de biz bize benzeyen ekonomilerden koptuk. Ama esas kritik olan tek adam parti devletine geçişimizdir.
2014’te ikinci defa cumhurbaşkanlığı seçimlerine, ‘Ben alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım’ sözleri ile girdik. Sonra 2018’de seçimler giderken ‘verin kardeşinize yetkiyi faizle şunla bununla nasıl uğraşılır görün’ noktasına geldik.
Aslında bun benzer bir lafı, ‘bize 400 milletvekilin verin, biz artık parlamenter demokrasi ile bu işi götüremiyoruz. Değiştirelim diye’ 2015 seçimlerine giderken başlamıştık. 2015 seçimlerinde 400zmilletvekili alınamadı ve bir daha seçimlere gidildi, siyasetin genleri bozuldu. 2016’da hain bir askeri darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Bu sürecin sonunda Türkiye olağanüstü hal şartlarında sivil darbe ortamında anayasa referandumuna gitti. Bu referandumda tek adam parti rejimine geçti; o gün bugündür Türk ekonomisinde çok sıkıntılı bir süreci idrak ediyoruz.
Tek adam genel başkanı aynı zamanda cumhurbaşkanı oldu. Filmi tam 80 yıl ülkesine sardık. En son İsmet İnönü hem cumhurbaşkanı, hem parti genel başkanıydı. Celal Bayar ‘bu böyle gitmez’ dedi. İsmet paşa da cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığını ayırdı. Şimdi 80 yıl sonra yeniden biz cumhurbaşkanını, parti genel başkanı yaptık.
“AT İZİ İT İZİNE KARIŞTI, KİMİN ELİ KİMİN CEBİND EBELLİ DEĞİL”
Bu süreçte ülke adım adım bir devlet krizine gitti. Kuvvetler ayrılığı kalmadı. Yasama, yürütme, yargı arasında birbirini denetleyen konu ortadan kalktı. Hukukun üstünlüğü bitti. Demokrasi ciddi şekilde darbe almaya başladı. Denge ve denetim mekanizmaları sistemin içinde işlemez oldu.
Alt mahkemeler dokunulmazlığı olan bir milletvekilini yargıladılar. Anayasa Mahkemesi ‘bunu yapamazsın, kararı düzelt’ dedi. Mahkeme ise ‘ben seni tanımıyorum’ dedi. Ülke bu halde, işte devlet krizi bu. Devlet krizi; yargının yasamaya bu şekilde müdahale etmesi, yürütmenin yargı üzerinde vesayet kurması ve sonuç itibariyle de son istifa mektubunda söylendiği gibi at izinin it izine karışması. Kimin eli kimin cebinde belli değil!
“BÖYLE OLUNCA DA CAN, MAL GÜVENCESİ YOK”
Böyle olunca da can, mal güvencesi yok. İş adamı yatırım yapamıyor, çünkü ileriye doğru başına ne geleceğine güvenemiyor. ‘Acaba benim fabrikamı, malımı mülkümü elimden alırlar mı?’ diye düşünmeye başlıyor” dedi.
BÜROKRASİDE LİYAKATIN YERİNE, İTAAT VE SADAKAT GELDİ
Bir başka devlet krizine yol açan hususunda aslında tüm partilerin milli meselesi olması gereken dış politika olduğuna değinen Faik Öztrak, dış politikanın giderek bir iç politika meselesi haline geldiğini söyledi.
“Kurumlar yıprandı. Bürokraside liyakatin yerine, itaat ve sadakat geldi. Bağımsız özerk kurumlar kalmadı. Partili cumhurbaşkanına partili merkez bankası başkanı geldi. Bu krizde ekonomiden sorumlu bakanın istifa sürecini dahi yönetmekte zorlandık. Ülke buhranda, 27 saat ekonomiden sorumlu, hazine ve maliye bakanı var mı yok mu bunu bilemedik.
Bütün bunların hepsi devlet krizini açık seçik ortaya koyuyor.
BÜYÜME TIKANDI
Ekonomik krizde ise büyüme modelinin tıkandığını görüyoruz. Büyüme performansında 2008’den itibaren bize benzeyen ekonomilerin gerisine düşmeye başladık. Milli gelirimiz hızla azaldı. 2013’te milli gelirimiz bir trilyon dolara yaklaşmıştı. Bu yıl 2020 için hükümetin programı ‘milli gelir 702 milyar dolar olacak’ diyor. Bu dönemde milli gelirimiz 300 milyon dolar azalmış. Bunu sonucunda ilk 20 büyük ekonomi liginden 2021 yılında düşmemiz kuvvetle muhtemel, yerimize Tayvan geliyor. Tayvan’ın nüfusu 24 milyon, bizim nüfusumuz 80 milyon.
TAŞIMA SUYUYLA DEĞİRMEN DÖNMÜYOR
Neden bu duruma geldik? Taşıma suyuyla değirmen döndürmek mümkün olmadığı için bu duruma geldik.
Reel sektör şirketlerinin net döviz borcuna baktığımızda; 2002’de 6,5 milyar dolarken, 2017’de 211 milyar dolar olduğunu görüyoruz. İşte Türkiye’nin o tarihten itibaren en kırılgan 5 ekonomi arasında sürekli yer almasının temel nedeni bu. Devalüasyonların, şirketlerin bilançosunu alt üst etme riski! Bugün şirketlerin net döviz borcu 165 milyar dolar. Bunda bilançolara etkisi 165 milyar Türk Lirası.
Burada kritik olan konu şu; geçmişte döviz geliri olmayan şirketler dövizle borçlanamazdı. 2009’da döviz geliri olmasa da şirketler dövizle borçlanabilir dendi ve şirketlerin borcu aldı başını gitti.
Dış borç yükümüz yüksek. Düşük ve orta gelir grubu bizim ligimiz. Burada gayri safi milli hasılaya oranla dış borcu en yüksek biziz.
“SON 2 YILDIR BU ÜLKEDE YATIRIM YAPILMIYOR”
Ne doğrarsan aşına, o çıkar karşına. Son 2 yıldır bu ülkede yatırım yapılmıyor. Yatırım harcamalarının reel değişimine baktığımızda 2018’den bu yana hep negatif. Gelişen ve yükselen ekonomilerle, bizim ligimizi karşılaştırdık ve gördüğümüz manzara şu; bize benzeyen ekonomilerde yatırımların gayri sayfi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 32,5. Biz de ise yüzde 25. Böyle yatırım yaparsak tabiî ki küresel yarışta onlardan geriye kalırız.
GERÇEK İŞSİZ SAYISI 13 MİLYONU AŞIYOR
Ekonomi politikaların başarısı çalışmak isteyenlere ne kadar iş verebildiğiniz ile ölçülür. Son 20 ayda ülkede sürekli istihdam azalmış yani iş azalmış. Gerçek işsiz sayısı 10 milyonu geçmiş. Bugün işsizlik rakamlarına baktığınızda çok ilginç bir tablo ile karşı karşıyayız. Geniş işsizlik tanımı kullanılıyor çünkü iş bulmaktan umudunu kesenlerin istihdam dışına çıkarılmasını dikkate almayan bir yapı var. Ama bu bile gerçek değil. TÜİK bir rakam daha veriyor. İş başı yapmayanları dahil ettiğinizde bu rakam 13 milyonlara geliyor” diye konuştu.
VERİMLİLİK DÜŞÜK
Öztrak, verimlilikten büyümeye son dönemde her hangi bir katkı gelmediğin ide işaret ederek, toplam faktör verimliliği denilen verimlilik göstergesine değinerek, “Büyümenin ne kadarı verimlilik artışından geliyor onu gösterir ki, bu rakam son dönemde hep negatif.
AB’de aynı ölçekti firmaların verimliliğinin karşılaştırıldığı bir araştırmada Avrupa’da 38 bin dolar olan çalışan kişi başı katma değer Türkiye’de 9 bin dolar. Yani Avrupa’dakinin 4’te birinden az. Türkiye’nin en önemli problemlerinden bir tanesi de verimliliğin düşük olması.
“GELİRİMİZ ARTMIYOR AMA OLAN GELİRİ DE ADİL PAYLAŞAMIYORUZ”
Gelirimiz artmıyor ama olan geliri de adil paylaşamıyoruz. Gelir dağılımındaki adaletsizlik 2002’den daha kötü. 2019 verilerine göre 55 milyon yurttaşımız konut masraflarından şikayetçi. 47 milyon yurttaşımız yılda bir hafta tatil yapamıyor. 24 milyon yurttaşımız iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyemiyor” dedi.
“TÜRKİYE YÖNETİLEMİYOR. TÜRKİYE SAVRULUYOR”
Türkiye’nin ciddi bir buhran içinde olduğunu; hem devlet krizi, hem de ekonomik kriz yaşandığını vurgulayan Öztrak, “Türkiye yönetilemiyor. Türkiye savruluyor.
Peki biz CHP olarak ülkeyi hangi strateji ile düzlüğe çıkaracağız? Her şeyden önce ülkemizi içine düştüğü buhrandan ancak yeni kurallar, kurum ve kadrolarla çıkarabiliriz.
37. kurultayımızda kabul edilen 2’inci yüzyıla çağrı beyannamemizi ülkemizi içine düşürüldüğü devlet krizi ve ekonomik buhrandan çıkarak bir yol haritası veriyor.
CHP ülkemizin yaşadığı büyük buhranı aşmak, devlet ve ekonomi krizi sonlandırmak için 4 ayaklı bir strateji izleyecek. Bu 4 ayaklı stratejinin başında; hukuk devleti ve demokrasiyi yeniden tesis etmek geliyor. Üreten Türkiye olmalıyız. Güçlü sosyal devletimiz olmalı ve sürdürülebilirlik muhakkak olmalı.
CAN VE MAL GÜVENLİĞİ SAĞLANMALI
Hukuk devleti ve demokrasinin temelinde yatan şey; can ve mal güvenliğidir. Yani ileriye güvenle bakabileceğiz ki yatırım olsun. Bunun için olması gerekenlerden birincisi; yeni anayasa, güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem.
İkincisi kuvvetler ayrılığı; denge ve denetim mekanizmalarını sağlam bir şekilde kurulması. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması. Devlet düzeninde liyakat sistemini tesis edecek, seçim yasasını değiştirecek, milletin vekilini, milletin seçmesini sağlayacağız. Siyasi ahlak yasası çıkarılacak, Sayıştay’a gerçek işlevine kavuşturulacak, ulusal vergi konseyi ve kesin hesap komisyonu kurulacak.
Yeni bir merkez ve yerel dengesi kurup, yereli biraz daha güçlendireceğiz.
Akılcı, barışçıl ve gerçeklikten sapmayan ve uluslararası meşrutiyete önem veren bir dış politika uygulayacağız. Dış politika iş dünyasının önünü kesen bir faktör olmayacak. Bu çerçevede yine bölgemizde barış ve istikrarı sağlamak için Ortadoğu Barış ve Teşkilatını kuracağız.
“ÜRETEREK ZENGİNLEŞMEK İSTİYORUZ”
Biz üreterek zenginleşen bir ülke istiyoruz. Yeniden üreten Türkiye’ye dönmemiz lazım. Kamu İhale Kanunu rekabet ve şeffaflığı sağlayacak şekilde yeniden düzenleyeceğiz. Ekonomide ihracat odaklı ve katma değere öncelik veren planlama ve teşvik politikasını yaşama geçireceğiz. Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kuracağız. Teşvik Sistemi’ni bölgesel ve sektörel faktörlere göre yeniden dizayn edeceğiz. Teşvik kredisi denetim mekanizması oluşturacağız. Sağlık ve gıda gibi stratejik sektörlerde ‘kendi kendine yeterlilik” ilkesini esas alıp,g üçlü kamu politikaları uygulayacağız.
Doğu ve Güneydoğu’da yeni cazibe merkezleri yaratacağız, istihdam ve yatırımları bu bölgede teşvik edeceğiz.
Bilişim altyapısındaki bölgesel farklılıkları gidereceğiz. Dijital ve yeşil ekonominin sunduğu yeni fırsatları kullanacağız. Dijital altyapının geliştirilmesi için gerekli yatırımları yapacağız. Dijitalleşme için gerekli iş gücünü yetiştirmeye odaklanacağız.
Tüm organize sanayi bölgelerindeki fabrikaların ihtiyaçlarına uygun iş gücü yetiştirmek amacıyla teknoloji liseleri kuracağız.
Eğitim politikasını paydaşlarla beraber yeniden oluşturacağız, üniversitelerin aha özerk olabilmesi için YÖK’ü kaldıracağız.
“ZENGİNLİĞİ HAKÇA PAYLAŞMAMIZ LAZIM”
Güçlü bir sosyal devleti kuracağız. Zenginliği hakça paylaşmamız lazım. Tüm dünya bunun peşinde. Aksi takdirde ekonomi ayakta duramıyor. Ekonomik ve Sosyal Konseyi düzenli aralıklarla toplayacağız. Ekonomiyi ve sosyal hayatı istişare ile yöneteceğiz.
Güçlü sosyal devletin ilk adımı olarak Aile Destekleri Sigortası Kurumu’nu kuracağız. Genç işsizliği hızla azaltmak, iş gücüne arttırmak amacıyla kendi işini kuracaklara özel destekler sağlayacağız. İnsan gücü planlamasına önem verip, asgari ücretten vergi almayacağız.
Örgütlü bir toplum adil bölüşümün ön koşuludur, çalışma hayatına ilişkin düzenlemeleri uluslararası normlarına uygun hale getireceğiz. Kadın girişimcilere pozitif ayrımcılık uygulayacağız. Emeklilerimizin büyümeden pay almasını sağlayacağız.
“ÇEVREYİ YOK ETMEDEN, KESİNTİSİZ ZENGİNLEŞMEYE ÇALIŞACAĞIZ”
Stratejimizin bir diğer ayağı olan sürdürebilirlik alanında ise; dengeleri bozmadan, çevreyi yok etmeden, kesintisiz zenginleşmeye çalışacağız. Dengeleri bozduğunuz zaman bugün görüyoruz; Türkiye hızlı bir şekilde büyürken aldığı borçları ödeyemez hale gelince dışarısı bize emir vermeye başladı ve ekonomimiz ciddi bir şekilde yavaşladı. Para ve maliye politikalarını dengeli bir şekilde götürmek, çevreye azami saygıyı göstermek zorundayız. Sürdürülebilir yaşam anlayışı çerçevesinde anayasal güvence altına alınacak. Dağlarımızın, ovalarımızın, derelerimizin rant hırsıyla yok edilmesin izin vermeyeceğiz.
“KURALLAR KEYFİ ŞEKİLDE SÜREKLİ DEĞİŞTİRİLMEYECEK”
Devlet ekonominin günlük işleyişine karışmayacak. Kurallar keyfi şekilde sürekli değiştirilmeyecek. Bu ekonomiyi yönlendirmeyeceğiz, önlem almayacağız anlamına gelmiyor ama Kamu İhale Kanunu’nu yüzlerce kez değiştirerek ülkede yapılan ihalelere Ankara’dan müdahale etmeyeceğiz. Para politikalarında düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerindeki siyaset gölgesini kaldıracağız.Para ve maliye politikalarımızı öngörülebilir olacak. Küresel sermayenin risk iştahının ekonomik istikrarımızı tehdit etmemesini sağlayacak, makro ihtiyati tedbir çerçevesi ekonomideki tüm unsurlarla birlikte şeffaf bir şekilde oluşturulacak.
Türkiyemizi içine düşürüldüğü buhrandan çıkarmak için önce güvene, güven içinde önce yeni kurallara, kurumlara, kadrolara ihtiyaç var” şeklinde konuştu.
“YARDIMCI PİLOTLAR YENİ AMA KAPTAN PİLOT ESKİ. UÇAK DA METAL YORGUNU”
Değişen ekonomi yönetimine dair de değerlendirmelerde bulunan Öztrak, şunları söyledi; “Son bir hafta ekonomi kadrolarında önemli değişiklikler oluyor. Merkez Bankası Başkanlığı’na atanan sayın Naci Ağbal, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanan sayın Lütfi Elvan ki geçmişte bürokraside beraber çalıştığımız son derece değerli insanlar, kendilerine başarılar diliyorum. Ama öncelikle hatırlayın ‘ekonomiyi özel sektör şirketi gibi yöneteceğiz’ dediler. Maliye Teftiş Kurulunu, Hesap Uzmanları Kurulunu, Devlet Planlama Teşkilatını kapattılar. Şimdi bir maliye müfettişi ve hazine uzmanını ülkenin bu kötü gidişatını değiştirmek üzere iş başına getirdiler.
Yeni kurumlar derken Türkiye Cumhuriyeti’nin belli dönemlerde çeşitli imbiklerden geçerek kurmuş olduğu bu kurumlardan daha iyisini biz iktidara geldiğimizde hayata geçireceğiz.
Biz elimizden geldiği kadar bir yasa teklifi meclise geldiği zaman ülkenin yararına ise bunları arkadaşlarımızla konuşarak destekleyeceğiz. En son yeni dediğimizde bu bize 120 milyar dolara patladı. İnşallah bu sefer öyle olmaz. Ama endişelerimi var. Yardımcı pilotlar yeni ama kaptan pilot eski. Uçak da metal yorgunu. İzleyeceğiz hep beraber sonuçları göreceğiz”.
Daha sonra basına kapalı olarak devam eden oturumda CHP Ekonomi Masası üyeleri, Mersin iş dünyasının sorularını yanıtladı.