HEDİYE EROĞLU
Mülteci çocukların çocukluklarını yaşabilecekleri ortamlar yaratmaya çalışan Maya Eğitim Kültür Araştırma Yardımlaşma Dayanışma Derneği Mersin’in yüz akı işlere imza atıyor…
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesi mülteci çocuklar için yürüttüğü çalışmalarla öne çıkan dernek, güvenli oyun alanı ve oyuncağa ulaşım başta olmak üzere çocukların çocuklularını yaşamaları için çabalıyor...
500 ÇOCUĞA ULAŞILDI
Derneğin çalışmalarını konuştuğumuz Proje Koordinatörü Özgür Yılmaz, Suriye’de savaşın 10’uncu yılının geride kaldığını söyleyerek, bir gurup gönüllünün dayanışma ruhu ile 2017’de kurulan derneğin mevsimlik tarım işçisi olarak çadırlarda yaşayan mülteci ailelerle dayanışmak adına çalışmalar yürüttüğünü söyledi, 2020 yılına kadar düzenli olarak sahada çalışma yürüttüklerini aktaran Yılmaz, “Mültecilere dair yardım organizasyonlarını örgütler ve savunuculuk yaparken, biz o alanla ilgili daha önemli bulduğumuz çokta kırılgan bir gurup olan çocuklarla ilgili çalışmalar yürüttük. 2017 yılından bu yana yaklaşık çalışmalarımızdan çadırda yaşayan 500’e yakın çocuk faydalandı. Pisko-sosyal destek aktiviteleri şeklinde yürüttük bu çalışmaları” dedi.
OYUN OYNARKEN HAYATİ TEHLİKELERİ VAR
Çocukların yaşadığı bölge nedeniyle ulaşabilecekleri güvenli oyun alanları olmadığının altını çizen Özgür Yılmaz, “Tarlaların kenarlarına kurulmuş çadırların etrafında su kanalları var. Çocuklar dışarıdan gelebilecek birçok ihmal ve istismara açık. Çocukların iyilik halini, yaşamış oldukları travmayı azaltmak için piskososyal destek aktiviteleri yürüttük. Temsilcilik binamızda uzun bir süre boyunca güvenli oyun alanları yarattık. Güvenli oyuncak, eğitici malzemelere erişimi sağladık.
ÇOCUKLAR ŞİDDET DÖNGÜSÜ İÇİNDE BÜYÜYOR
Çocukların temel anlamda gelişimlerini sürdürebilmek için desteğe ihtiyaçları var. Onların bakış açısının temelinde yaşam standartlarını konuşmamız gerekiyor. Çünkü bir çocuğun bakış açısı erişkinliğe doğru yürüdüğü yolda yaşadıklarıyla, aldığı eğitimle, çevreyle şekillenir. Çocuklar ailelerin sosyoekonomik, eğitim ve yaşamış oldukları travmalardan dolayı bir ihmal durumu yaşıyorlar. İstismara çok açıklar, İstismar denilince toplumumuz sadece cinsel istismarı anlıyor. Aslında işin içinde duygusal istismarda var, psikolojik istismarda. Böyle bir durumda da aslında çocuklar şiddet döngüsü içerinde büyüyor. Duygusal şiddetin kendisi de bir şiddettir. Bu çocuklar büyüdüğünde bir yetişkin olduğunda, aslında o duygusal istismara uğradığı durumları kendi yaşamalarında sürdürecek, içselleştirmiş olacaklar.
Ayrıca çocuklar arasında akran zorbalığı oluşuyor. Bu çocuklar güvenli oyuncağa, oyun alanına erişemediğinde yapabilecekleri bir şey kalmıyor. Düşünün ki bir alana hapsolmuş, temel ihtiyaçlarına erişemeyen çocuklar ne yapabilir?
Biz saha çalışmalarında çok farklı durumlarla karşılaştık. Örneğin çocuklar çevrede ki tarım alanında kullanılan aletleri oyuncak olarak kullanıyorlar. Bu durumda hem kendileri hem de arkadaşları için bir risk teşkil ediyor. Çünkü bu aletleri bilmeden tehlikeli bir şekilde kullanabiliyorlar. Çocukların güvenli oyun alanlarına erişmesi gerekiyor. En başta bu durumu gidermesi gereken yetkili kurum devlet organları, daha sonra yerel yönetimler, daha sonra sivil toplum örgütleri.
ÖNCE AİLELERİN SORUNLARI ÇÖZÜLMELİ
Bu bölgede çocuklar için bir şey yapmak istediğinizde önce aileler için bir şey yapmanız gerekiyor. Öncellikle ailelerin yaşam standartlarını iyileştirmek lazım. Çok basit bir şekilde belki güvenceli bir iş olanağına erişim olabilir. Bu yapılamıyorsa yaşam ihtiyaçlarını gidermek için yardımlar, yaşam alanlarının konteynırlara dönüştürülmesi daha güvenli. Ailelerin geçim kaynakları arttıkça çocuklarının ihtiyaçlarını da o kadar gidereceklerini düşünüyoruz. Ve bu tek başına olmayacak, bu ailelerin bu çalışmalar yapılırken de bilinçlendirilmesi lazım” diye konuştu.
ADRESLERİ YOK!
Mülteci çocukların okula gidebilmesi için kimlik ve adres kaydına ihtiyacı olduğunu da dile getiren Özgür Yılmaz, ancak bu sorunların hala aşılamayan gelelerin başında geldiğini kaydetti.
“Bunların aslında muhtarlıklar yolluyla veya sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfının öncülüğünde belki de belediyelerle birlikte bir adreslenme yapılması gerekiyor” diyen Yılmaz, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Adres olduktan sonra da okullaştırma çalışmaları yapılması gerekiyor. Çünkü bu çocukların bölgedeki okullara gitmeleri gerekiyor. Burada tek başına çocuğun istek göstermesi yeterli değil, bölgede ki okulların, okulda çalışan personelin, müdürün, öğretmenlerinde bu konuda farkındalık sahibi olması gerekiyor.
OKULU BIRAKIYORLAR
Yaptığımız çalışmalardan sonra okula giden çocuklar var ama takibini yaptığımızda bir ay sonra okulu bırakmış oluyorlar. Bunun nedenleri; çocukların bu alanda birincisi kendini dışlanmış hissediyor. Kıyafeti belki yetmiyor, eğitim malzemelerine erişim yok. İkincisi dil bilmiyor. Bun konuda kendi dilinde eğitim görmeleri bir haktır ama bu çok derinlikli bir konu. Bu düzenlenmeli, uzun vadede planlanmalı tek başına çözülecek bir sorun da değil. Bunun dışında en önemli noktalardan biride arkan zorbalığına maruz kalıyor. Gittiğinde kendi yaşıtları arasında dışlanabiliyor, şiddete maruz kalabiliyor bu ve benzeri süreçlerin onların eğitimden uzaklaşmasını sağlıyor. Zaten bölgede yaşayan çocukların belki yüzde 3’ü yüzde 5’i okula erişebilirken aslında onlar eğitimden koparılmış oluyorlar.
“GİTMEYECEKLER”
Burada önemli olan bu insanların gitmeyeceğini bilmek, gitmeleri isteğe bağlı ama belki de uzun yıllar boyunca yaşadıkları ülkede hala kendilerini yaşamsal olarak tehlike altında görebilirler, işkenceye, kötü muameleye maruz kalacaklarını düşünebilirler. Birde şöyle bir durum var; düşünki siz bu ülkede on yıl yaşıyorsunuz bir gün birleri size diyor ki hadde toparlanın ve gidin. Aslında bu da insan haklarıyla çok bağdaşmaz çünkü bir alışkanlığı var, bir yaşam kurmuş, çocukları burada büyümüş en temelinden çocuklarının arkadaşları burada, çocukları artık bu ülkeyi ülkeleri olarak görüyorlar. Bu ülkenin biraz mensubu haline gelmiş durumdalar. Korkulacak bir durum yok birlikte yaşamın dinamiklerin iyi örülürse halklar zaten bir biriyle uyum içerisinde yaşıyorlar”.