HEDİYE EROĞLU
Eğitimde Eşitsizliğin Azaltılması Projesi’nin (ARISE) Türkiye politika notu raporu yayımlandı. Türkiye’deki ayağı Eğitim Reform Girişimi’nce yürütülen projenin sonuçları, eğitime erişimdeki adaletsizliği bir kez daha gözler önüne serdi.
Raporda, Akademik başarıda bölgesel farklılıklar, çocuk işçiliği ve başarıyı etkileyen okul içi etkenler, Türkiye’nin eğitimdeki temel sorunları arasında sıralandı.
GELİRİ DÜŞEN AİLELERİN ÇOCUKLARI EĞİTİMDEN YETERİ KADAR FAYDALANAMADI
Konuyla ilgili gazetemize değerlendirmelerde bulunan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Mersin Şube Başkanı Mahmut Sümbül, “Eğitimde zaten var olan fırsat eşitsizliği pandemi sürecinde daha da arttı” vurgusu yaptı.
Mersin’de de ülke genelinde de bölgesel gelir farklılığının eğitim hakkını ve düzeyini etkilediğini dile getiren Sümbül, kırsal kesimde gelir düzeyi düşen ailelerin çocuklarının eğitimden yeteri kadar faydalanamadığını söyledi.
“OKULLAR SADECE İŞ VE KARİYER İÇİN ZORUNLU OLARAK GİDİLEN YERLER HALİNE GELİYOR”
“Buna sınav odaklı sistem yanlışlıkları, müfredatın günümüz insan ihtiyaçlarından uzak, bilimsel olmayan, kadını ve kültürel-sosyal farklılıklarımızı yok sayan cinsiyetçi ve ırkçı yaklaşımı da eklenince okullar sadece iş ve kariyer için zorunlu olarak gidilen yerler haline geliyor” diyen Sümbül, “Bu iktidar döneminde din derslerinin zorunlu olması, eğitimin gerici cemaat ve vakıflar eli dindar ve kindar bir nesil yetiştirmenin aracı haline getirilmesi eğitimde gelişmiş ülkelerin genel kriteri olan ve çağdaş, laik, kamusal, parasız, bilimsel ve anadilinde bir eğitim sistemini savunan bizler açısından işi daha da zorlaştırıyor” dedi.
KÖY OKULLARININ KAPATILMASI SORUNU BÜYÜTTÜ
Eğitime erişimde adaletsizliğin uluslararası araştırma ve raporlarda verilen değerlerle net olarak ortaya çıktığını bildiren Mahmut Sümbül, PISA ve TIMSS ile MEB’in Akademik Başarıların İzlenmesi-Değerlendirilmesi araştırmalarının sonuçlarının da bu gerçeği vurguladığını aktardı.
Kırsal kesimlerde ve Mersin’in kenar semtlerinde eğitime devam-devamsızlık, anadil sorunu, kız çocuklarının okutulma oranı, eğitim materyallerine ulaşım olanağı vb. durumların sınav başarısını ve öğrencilerin geleceğini önemli oranda etkilediğini söyleyen Sümbül, “Köy okullarını kapatarak bu olumsuzluklar daha da büyütülmüştür.
Tarım-seracılık ve hayvancılıkla uğraşan ve bir kısmı diğer bölgelerimizden veya savaştan dolayı ülkemize zorunlu olarak göç etmiş ailelerden oluşan bu kesimlerde eğitime erişim çok zor hale gelmektedir. Bu da aile içi şiddeti arttırmakta ve çocuk işçiliği ve çocuk gelinler başta olmak üzere önemli sorunlara yol açmaktadır.
Okul öncesi eğitimde başlayan eğitime erişim adaletsizliği ileri yıllarda eğitimden kopuşu arttırmaktadır. Zorunlu eğitimin güya liseye kadar olduğu ülkemizde ilkokuldan sonra farklı okul türlerinin olması ve liselerde bu farklılığın proje okullarla ve sınavla alan okullarla desteklenmesi, eğitimde yönlendirmenin pedagojik ilkeler çerçevesinde uzmanlar tarafından yapılması yerine dini referanslar ve sınav odaklı sistemin diğer eksikleri ile birleşince açık lisede okuyan öğrenci sayısı ilimizde de ülkemizde de her geçen gün artmaktadır.
EĞİTİME AYRILAN BÜTÇE YETERSİZ
Eğitime ayrılan bütçenin ancak personel maaşlarına yettiğinin Milli Eğitim Bakanı tarafından itiraf edildi. DİB gibi dini kurumların bütçesi ve eğitimdeki etkisi her geçen yıl daha da artmaktadır. Öğrencilerin daha az tercih etmesine rağmen idareciler eliyle ve öğretmenlere mobbing uygulanarak imam-hatip okullarına yönlendirilmesi ve bu okulların sayısının ve bütçesinin her yıl daha da arttırılması ise önemli bir problemdir. Daha az öğrencinin tercih ettiği bu okullarda sınıfların çoğunda mevcut az ve bazı sınıflarda öğrenci bulunmazken çok tercih edilmesine rağmen daha az sayıda açılan Anadolu liselerinde sınıflar gittikçe kalabalıklaşmakta ve bu eğitimin niteliğini etkilemektedir” dedi.
PANDEMİDE EĞİTİM -YAP-BOZ TAHTASINA DÖNDÜ
Pandeminin eğitime etkilerine de değinen Eğitim-Sen Mersin Şube Başkanı Mahmut Sümbül, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Pandeminin başlaması ile birlikte eğitim tam bir yaz-boz tahtasına döndü. EBA sisteminin hazır olmaması ve yetersizliği, kararların tek merkezden ve hiçbir eğitim bileşenini karar süreçlerine dahil edilmemesi ve öngörüsüz-plansız, bilimsel olmayan kriterlerle alınarak sık sık değişen kararlar hem eğitim emekçilerini hem de öğrenci –veli ve eğitimin diğer bileşenlerini zor durumda bıraktı. Geçen eğitim-öğretim yılının sona ermesiyle daha hazırlıklı ve planlı-programlı bir dönem beklerken bu eğitim- öğretim yılı da bir önceki dönemin sorunlarının artarak devam ettiği bir yıl oldu. Buna eğitim bileşenlerinin devam eden aşılama sorunu da eklenince iş içinden çıkılmaz duruma geldi. Dünyada en uzun süre okulları kapatan ülkeler sıralamasında dördüncü sırada olmamız kabul edilemez. Sendikamızın eğitim emekçileri arasında yaptığı ankette öğretmenlerin % 84’ü okulların açık olmasının bu süreçte önemli olduğunu belirtiyor. Okulları kapatmayı kurtuluş olarak gören bakanlık dünyada çok az ülkenin yaptığı olumsuz uygulamalarla şu anda okullarda olan çocukların ve gençlerin eğitim hakkını ve geleceğini heba etti. Sendikamızın tüm uyarıları ve çözüme dair uyarıları görmezden gelinerek yanlışta ısrar edildi. Hayatını kaybeden eğitim emekçilerinde bu politikaların büyük payı bulunmaktadır. Buna tek elden yürütülen bilimsellikten uzak kararlar da eklenince hepimiz açısından kayıp bir eğitim-öğretim yılı daha yaşandı.
UZAKTAN EĞİTİME KATILAMADIK!
Uzaktan eğitim ile devam edilen bu süreçte yukarıda bahsettiğimiz kesimlerin eğitime erişim problemi yanında öğrencilerimizin teknolojik donanıma erişim problemine internet altyapı yetersizliği ve bakanlığını sistemsel ve kapsayıcılıktan uzak, gösterişe dayalı hazırlık düzeyine bütçe darlığı da insanı öncelemeyen mali tercihleri de eklenince öğrencilerin önemli bir kısmı uzaktan eğitimden de yeteri kadar faydalanamadı. Derslere katılım genel olarak yüzde 20’lerde kaldı ve 4 milyonu aşkın öğrenci de sistemden faydalanamadı.
Bu durum sınav odaklı sistemde bu yıl sınavlara girecek öğrencileri ve ileriki yıllarda aynı sisteme tabi olarak devam edecek öğrencilerimizi çok olumsuz etkileyecektir. Buna parası olanın daha çok eğitimden faydalandığı bir sistem ve özel okulları önceleyerek süreci yöneten bir mantalitenin varlığı da eklenince sorun daha da büyüyor. Biz eğitim ve bilim emekçileri olarak tüm bu olumsuzluklara rağmen çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği için emeğin ve emekçinin hakları için yöneten kim olursa olsun, süreç ne kadar zor olursa olsun doğru bildiğimiz ilkelerimizden ödün vermeden, biat etmeden, yılmadan velilerimiz ve tüm demokratik çevrelerle birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz”.