Gizem Ekici
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü kapsamında Türkiye genelinde olduğu gibi Mersin’de de bir dizi etkinlik düzenlendi.
Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi de, bir basın açıklaması yaparak, İstanbul Sözleşmesi’nin önemine dikkat çekti.
“DEVLETİN TÜM ORGANLARI VE YARGI SİSTEMİ SORUMLUDUR”
Adliye içerisindeki Mersin Barosu hizmet biriminde yapılan açıklamaya Baro Başkanı Gazi Özdemir, yönetim kurulu ve avukatlar destek verdi.
Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Arzu Günay, dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddette sürekli artış olduğuna dikkat çekerek, “25 Kasım 1960’ta diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabal Kardeşler’in, tecavüz edilerek vahşice öldürülmesinin ardından 1985 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi için Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul edilen 25 Kasım günü, en son 1999’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olarak ilan edilmiştir.
Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de kadına yönelik şiddet, sürekli bir artış göstermektedir. Kadınlar yalnızca erkek şiddetine maruz kalmamakta aynı zamanda erkek egemen sistemin dayattığı baskı, eşitsizlik ve hak ihlalleri ile mücadele etmek durumda kalmaktadırlar. Buna karşın kadınlar yürüttüğü mücadele nedeni ile de yargılanmakta ve idari yaptırımlarla karşılaşmaktadırlar. Her gün en az bir kadın cinayeti ile güne başlar olmak ve bu kadın cinayetlerini normalleştirerek toplumun duyarsızlaştırılması, faillere uygulanan cezaların yetersiz olması ve şiddet gören, tehdit edilen kadınlar için gerekli tedbirlerin alınmaması nedeni ile gerçekleşen bu cinayetler karşısında, devletin tüm organları ve yargı sisteminin sorumluluğu bulunmaktadır” ifadesini kullandı.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLME KARARININ HUKUKEN KABULÜ MÜMKÜN DEĞİL”
İstanbul Sözleşmesi; kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin sona ermesi için çok uzun yıllardır sürdürülen kadın hakları mücadelesi ve kazanımları ile hazırlanan, kadınların, çocukların, herkesin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan ve şiddet mağdurlarının korunması, rehabilitasyonu ve bir daha aynı şiddet vakalarının yaşanmaması için topyekûn bir birlikteliği öngören, herkesin yaşama hakkının teminatı olan, 11 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu,08 Mart 2012’de Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren uluslararası bir sözleşme olduğunun altını çizen Günay konuşmasını şöyle sürdürdü:
Şiddetle etkin mücadele yöntemlerini belirleyen ve şiddetle mücadeleyi devletin öncelikli görevleri arasında sayan, uluslararası hukukun en önemli kilometre taşlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının hukuken kabulü mümkün değildir. Parlamento tarafından kabul edilerek iç hukukun ayrılmaz bir parçası haline gelen ve normlar hiyerarşisinde kanunlardan bile önce gelen Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin tek kişi kararı ile kaldırılamayacağı açıktır. Buna ilişkin olarak Mersin Barosu, birçok baro ve STK tarafından hukuka aykırı Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için Danıştay’a dava açılmış olup, hukuki süreç titizlikle takip edilmektedir.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ FESHEDİLDİĞİNDEN BERİ 200 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ”
Türkiye’nin Sözleşmeden çekilmeye yönelik hukuka aykırı Cumhurbaşkanlığı kararının açıklanmasında bu yana 200 kadın öldürüldü. Bu vahim tablo bile İstanbul Sözleşmesi’nin önemini ve uygulanmasının gerekliliğini bir kez daha göstermektedir. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un önemi de açıkça gözler önüne serilmiştir. Özellikle kolluğa yapılan başvurularda mağdurlara kolluk tarafından verilmesi gerekli desteğin acil ve gerektiği gibi yapılmadığı, tedbir kararlarının verilmemeye başlandığı, ayrıca tedbir kararlarının ihlalinde dahi ceza almamaya başlayan faillerin, ceza almadıkları için mağdur karşısında güçlendikleri ve mağdurların mağduriyetinin ikiye katlandığı görülmektedir.
“ACİLEN TECAVÜZ KRİZ MERKEZLERİ KURULMALIDIR”
Covid 19 salgın sürecinde kadına şiddet, kadın yoksulluğu ve çocuk istismarı vakalarının vahim oranda artması da yaygınlıkla tespit edilmiştir. Şiddet mağduru kadınlara yargılamanın her aşamasında, suç vasfı ve ceza oranı ne olursa olsun adli yardım sisteminden vekil atanmalıdır. Tüm devlet katmanlarında uygulanacak ve geçerli sayılacak bir kadına şiddet tanımı yapılmalı ve şiddeti önlemeye yönelik eğitimlere hız verilmelidir. Israrlı takip Türk Ceza Kanunu’nda ayrı bir suç olarak düzenlenmelidir. Acilen tecavüz kriz merkezleri kurulmalıdır. 20 Mart 2021 tarihinde bir gece yarısı operasyonu ile kadınları, çocukları eril şiddete ve cinsel istismara mahkûm eden Cumhurbaşkanı Kararının hukuka aykırılığı karşısında bir araya gelerek vazgeçmeme kararlılığımızı sürdürüyoruz.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ASLA VAZGEÇMİYORUZ”
Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak, İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un tüm şiddet mağdurları için sahada eksiksiz ve kesintisiz uygulanması için mücadele azim ve kararlılığımızdan vazgeçmiyoruz. Biliyoruz ki mücadele kazandırır, İstanbul Sözleşmesi hayat kurtarır, yaşatır! İstanbul Sözleşmesi’nden asla vazgeçmiyoruz!”