Hasan Küçük
Mersin’de Gezi eylemlerinin 9. yıl dönümü nedeniyle Özgecan Barış Meydanı’nda Emek ve Demokrasi Platformu tarafından basın açıklaması düzenlendi. “Gezi Şehitleri Onurumuzdur, Susmayacağız, Sinmeyeceğiz, Boyun eğmeyeceğiz”, “Karanlık Gider Gezi kalır, Hepimiz oradaydık,Gezi onurdur” pankartları açıldı. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu adına basın açıklamasını okuyan DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası Başkanı Kemal Göksoy, 9. yılına giren Gezi direnişinin Anayasal bir zeminde gerçekleştiği yargı kararlarıyla iki kez tescil edilmesine rağmen, hukuka ve gerçeğe aykırı, tümüyle mesnetsiz iddialarla, geçtiğimiz ay içerisinde mahkumiyetle sonuçlandığını belirtti.
Toplumsal muhalefetin en temel hak ve talepleri suç unsuru gibi gösterilerek barışçıl direnişin tarihsel ve meşru gerçekliği ısrarla çarpıtılarak tamamen siyasi bir kararla Osman Kavala’nın ömür boyu hapse, diğer arkadaşlarının ise 18 yıl hapse mahkum edildiğini anlatan Göksoy, “Niyetinizi ve korkularınızı biliyor, bu beyhude çabalarınızı reddediyoruz! Çünkü Gezi’yi yaşadık, biliyoruz! Gezi, bu ülke tarihinin en demokratik, en barışçıl, en yaratıcı, en katılımcı, en kapsayıcı, en kitlesel hareketidir. Hep birlikte konuşup karar vermenin, fikri ve hayatı paylaşmanın, yaşama her boyutu ile sahip çıkmanın duvar yazısı olmuş halidir. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan barışçıl ve haklı tepkinin adıdır” diye konuştu.
“GEZİ ÜLKENİN BUGÜNÜNÜ ETKİLEDİĞİ GİBİ GELECEĞİNİ DE ETKİLEYECEKTİR”
2013 Mayıs’ının son günlerinden başlayıp Haziran boyunca devam eden Gezi’nin ülkenin bugününü etkilediği gibi geleceğini de etkileyeceğini ifade eden Göksoy şöyle devam etti: “Gezi’nin tüm renkleri; parklarına ve meydanlarına sahip çıkmak için barışçıl bir biçimde slogan atarak, şarkı söyleyerek sokağa çıkanlardır. Biber gazından ya da gözleri kör eden gaz fişeğinden, o korkunç polis şiddetinden etkilenenleri tedavi etmek için gönüllü nöbet tutan doktorlar, hemşireler, sağlık memurlarıdır. En demokratik haklarını kullanırken hukuksuz uygulamalara maruz kalan insanları korumak için seferber olan avukatlardır. Gezinin haklılığını ve bu haklılığa karşı gösterilen şiddeti protesto amacıyla ülke genelinde 2 gün boyunca grev yaparak iş bırakan kamu emekçileridir. Şiirleri ve öyküleri ile şehirlerin meydanlarını edebiyat matinelerine çeviren öykücüler, şairlerdir. Enstrümanları ile meydanları ve parkları renklendiren müzisyenler, ya da hiçbir enstrüman kullanmadan müzik ziyafeti veren korolardır. Ülke tarihinin en kitlesel, barışçıl ve demokratik halk tepkisini haberleştiren gazeteciler, radyocular, televizyonculardır.
“GEZİ’NİN RENKLERİ GEZİ’DE BENDE VARIM DİYENLERDİR”
Ülkenin çok sesli, demokratik ve çağdaşlaşma sürecinde bir adım olan Gezi’de “ben de vardım!“ diyen oyuncular, sanatçılar, yönetmenlerdir. Sendikalı ya da sendikasız, güvenceli ya da güvencesiz, ücretli ya da işsiz, ülke, yaşam ve emek üzerinden hak talep eden inşaat işçisinden plaza çalışanına binlerce emekçidir. Hukuksuz ve kent katili imar planlarına karşı teknik ve yasal çerçevede mücadele eden mühendislerdir. Mimarlar, şehir plancıları; Şiddete uğrayan kırmızılı kadınlardır. Taksim Meydanı’nda sabaha kadar piyano çalan sanatçılar, duran adamlar, toma karşısında bedenini siper edenler, ağaçlara sarılan insanlar, kararlı duran milletvekilleri, çocuklarını almak için değil yanlarında olmak için gelip zincir olan annelerdir. Duvar yazılarıyla, yaratıcı zekalarıyla dostu düşmanı hayran bırakan ve geleceğe umut aşılayan gençler, kadınlar, lgbti+lar, taraftar gruplarıdır. Meydanlarda kandil kutlayan ve yeryüzü sofraları kuranlardır. Kütüphaneleri, emzirme çadırlarını, dilek ağaçlarını yapanlar ve gecenin üçünde bunları korumak için elele verenlerdir.”
“GEZİ BASKIYA DİRENMENİN ADIDIR”
Göksoy, Gezi’nin haksızlığa, adaletsizliğe, keyfiliğe, dayatmaya, baskıya karşı direnmenin adı olduğu, bir parktan tüm ülkeye ve dünyaya yankılanan kente, doğaya, yaşama sahip çıkanların hep bir ağızdan, bir arada söyledikleri şarkı olduğunu asla unutmayacaklarını anlatarak “Ancak bu şarkıyı susturmak için iktidar sahiplerinden güç alan, hukuk ve kural tanımaz polis şiddetinin yaşamlarımızı nasıl kararttığını da unutmayacağız. Onlarca arkadaşımızın gözlerini kaybetmesinin, binlercesinin yaralanmasının, bunun ardından faillerin ve azmettiricilerin cezasız bırakılmasının böylesi bir kural tanımazlıktan beslendiğine şahit olduk. Ethem Sarısülük ile Medeni Yıldırım’ı öldüren polis ve jandarma kurşunlarının, Ali İsmail’e yönelen ölümcül tekmelerin sahiplerinin, Abdullah Cömert’i, Ahmet Atakan’ı, Berkin Elvan’ı yaşamdan koparan biber gazı fişeklerinin, Hasan Ferit’i vuran mafya bozuntularının ve Mehmet Ayvalıtaş’ı bizden alan pervasızlığın bu hukuksuzluktan güç aldığını biliyoruz” şeklinde konuştu.
“GEZİ BU ÜLKENİN SÖNMECEK UMUDUDUR”
“Gezi sürecine dair dava edilmesi, yargılanması gereken birileri varsa, amansızca ve kural tanımadan işte bu ölümlere ve yaralanmalara neden olanlardır” diyen Göksoy şunları söyledi: Bu ülkeye bir gün demokrasi gelecekse, onca baskı ve şiddete rağmen kısamadığınız seslerin Gezi’deki yankısından gücünü alacaktır. 2013’ün Haziran’ında Gezi Parkı’ndaki o rengarenk dayanışmacı anlayışı sahiplenen tüm yurttaşları, özgürlük ve demokrasi talebiyle ülkemizin geleceğine umut olan tüm kurumları, terör, darbe, dış güçlerin oyuncağı gibi asılsız ithamlarla lekelenmek istenen Gezi’nin gerçek tarihine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Çünkü zeytinlerin, derelerin, doktorların, gazetecilerin, avukatların, öğrencilerin, akademisyenlerin, kadın hareketinin, LGBTİ+ların yanında hep birlikte kol kola girip baskılara karşı direnmeye devam etmenin yolu, kısacası demokrasinin yolu Gezi’nin gerçek tarihine sahip çıkmaktan geçiyor. Biliyor ve inanıyoruz ki: Gezi eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur."