‘Bu ülkeyi yönetenlerin Alevilere borcu var’


 

HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan: “Biz Aleviler olarak, bu maddelerin Alevi toplumunun çıkarıyla uzak, yakın hiçbir alakasının olmadığını bir kez daha ilan etmek istiyoruz. Bu ülkeyi yönetenlerin Alevilere borcu var”

HEDİYE EROĞLU

 

TBMM Genel Kurulu'nda, cemevlerine yönelik düzenlemeleri de içeren Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Teklifle ilgili TBMM’deki görüşmelerde söz alan HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şahkulu Dergahı'nda başlattığı açılımın bugün polisin Meclis'in kapısında biber gazıyla sona erdiğini ileri sürerek, gazdan etkilenen cemevi dedelerinin hastaneye kaldırıldığını kaydetti.

 

‘DERGAHTA BAŞLAYAN AÇILIM BİBER GAZIYLA SONA ERDİ’

Milletvekili Turan, “Şimdi, bir torba kanunuyla daha karşı karşıyayız. Usule ilişkin değerlendirmeyi eğer zaman kalırsa yapacağım. Çünkü bu torba kanun, usulü değerlendirmeden ziyade içerik açısından değerlendirmeyi çok daha fazla hak ediyor. Burada Alevilere ilişkin önemli bir madde var bilindiği gibi ve iktidar -tırnak içinde- bir açılım süreci takip ediyor. Ama Recep Tayyip Erdoğan'ın Şahkulu Dergâhı'nda başlattığı açılım bugün Meclisin kapısında İçişleri Bakanının biber gazıyla sona erdi; çok sayıda insan yaralandı, gazın etkisi altında kaldı, bazı cemevi dedelerimiz hastaneye kaldırıldı.

Yani herkes tabii şuradan bir sonuç biçiyor: Şimdi, kendileri hakkında, kendi gelecekleri hakkında söz söyleneceği vakit, Alevi toplumunun bu memleketin, milletin temsilcisi olduğu söylenen, Meclise gelip derdini izah etmesi kolluk zoruyla ortadan kaldırıldıktan sonra, iktidarın fermanlarında Alevilere yönelik olarak hangi hayırlı şey çıkar? Herkesin baktığı yer burası. Buradan hareketle de biz Aleviler, bu maddelerin Alevi toplumunun çıkarıyla uzak, yakın hiçbir alakasının olmadığını buradan bir kez daha ilan etmek istiyoruz.

‘BİZLER BU MESELEYİ POLİTİK BİR MESELE OLARAK GÖRÜYORUZ’

Teklif sahiplerinin anlamadığı mevzu temel olarak şu: Teklif sahipleri diyorlar ki ‘Ya, bu, teknik bir düzenlemedir. İşte, şu şuşu maddelerde, elektrikte, suda, şunda, bunda cemevlerine -tırnak içinde söylüyorum- güzellik yapıyoruz.’ Dolayısıyla teknik bir düzenlemeyi, teknik olma vasfından çıkartarak memleketin böyle önemli bir meselesini, bir politik mesele gibi ele alınmasını doğru görmüyorlar; oysa, tam da anlamadıkları şey işte bu. Yani yüzlerce yıldan beri bir yok sayılmışlığın, yüzlerce yıldan beri katliamlara uğramışlığın, yüzlerce yıldan beri inancı yasaklanmışlığın Meclise sunulacak herhangi bir kanun teklifindeki izahı ne kadar teknik olursa olsun, o sonuna kadar politik bir meseledir ve Aleviler, bizler bu meseleyi politik bir mesele olarak görüyoruz. Bizim açımızdan ne su meselesidir ne elektrik meselesidir ne başka bir şeydir.

 

‘BU ÜLKEYİ YÖNETENLERİN ALEVİLERE BORCU VAR’

Eğer iktidarlar böyle bir meseleyi çözmekte yüzlerce yıldan beri -Selçuklu'dan başlatıyorum bunu- Selçuklu'dan Osmanlı'ya, genç cumhuriyete ve bugüne kadar imtina etmişlerse, şu anda 25 milyon civarında bir halkın talepleri yok sayılmışsa artık o taleplerin hiçbir tanesi "teknik mesele" paranteziyle izah edilemez.  Bu meseleler bu sorunun çözümsüz bırakılmasından kaynaklı olarak her biri başından sonuna kadar politik bir mesele hâline gelmiştir. Politik bir mesele hâline gelmiştir çünkü bu ülkeyi yönetenlerin Alevilere borcu vardır, bu borç bugüne bakiye olarak kalan ta Selçuklu'dan bugüne kadar sürgit devam eden binlerce Alevi katliamının, Alevi yok sayılmışlığının bakiyesidir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Ebussuud Efendi'sinin Aleviler için neler söylediğini, hangi fetvaları verdiğini unutmadık. Kızılbaşların canının, malının helal olduğuna, onlarla savaşırken şehit düşenin mutlaka cennetle ödüllendirileceğine ilişkin fetvaları unutmadık. II. Mahmut zamanındaki devasa Alevi kırımlarını, Alevilerin bütün ibadethanelerinin adım adım yok sayıldığını, yeniçerileri bir modernleşme hamlesiymiş gibi tasfiye ederken aslında Bektaşi-Alevi anlayışına yönelik büyük bir tasfiye hareketinin başlatıldığını, o dönemin vakanüvislerin ifadesiyle boğazın yeniçeri kanından kıpkırmızı olduğu gerçeklikleri unutmadık. Dolayısıyla, bir bakiyeyi bugün konuşacaksak her şeyden önce bir hesap alışverişine ihtiyacımız var. Bu hesap alışverişi yapılmaksızın -ki bu hesap alışverişi her şeyi politik kılan bir hesap alışverişidir- böyle suyla, elektrikle, şununla bununla bizim bunu konuşmaya dahi tenezzül etmeyeceğimizi bilmeniz lazım, bilmeniz lazım.

 

ALEVİLER EŞİT VATANDAŞ DEĞİL Mİ?

Halkların Demokratik Partisinin Halklar ve İnançlar Komisyonu aylardır Alevi köylerini geziyor ve aylardır Alevi köylerinde "Bu insanların temel talepleri nedir, kendilerini siyaset arenasında nasıl görmek isterler?" Bu sorunun cevabını alıyor, söyleşiler yapıyor ve gezdikleri yüzlerce köy içerisinde tek bir talep yoktur ki "Ya, şu bizim cemevine bir su bağlasınlar da bir dedemize maaş bağlasınlar, elektrik bedava olsun da, bu iş böyle çözülsün." diyen tek bir Allah'ın kulu yoktur.

Alevilerin temel talebi, bizlerin temel talebi, eşit vatandaşlık meselesidir. Komisyonda bunu konuştuk, teklif sahiplerinin anlamadığı şey şu: ‘Yahu, siz nasıl böyle söylersiniz, bu çok kırıcı.’ Niye kırıcı kardeş? ‘Eşit vatandaşlık' diyorsunuz, Aleviler eşit vatandaş değil mi?’ Şimdi, zaten burada ezilenlerin pedagojisine ilişkin acayip bir şey var ama ezenlerin pedagojik yapısına ilişkin daha başka bir şey var, o da ne biliyor musunuz? Ezen hiçbir zaman ezilenin taleplerini meşru talep olarak görmez.

 

‘YÜZLERCE YILLIK BAKİYENİN AĞIRLIĞINDAN KENDİNİZİ KURTARAMAZSINIZ’

Ezilenin feryadı ezenin kulağına hoş seda gibi gelir. Onunla hemhâl olmak, onunla duygudaş olmak ve gerçekten o sorunları çözmenin kendi iktidarından vermek olduğunu düşünür. İşte, o sebeple muktedirler, yukarıda oturanlar, saray sahipleri, saltanat sahipleri halkın, işçi sınıfının, Alevilerin, Kürtlerin taleplerini bir küçümsemeyle ele alırlar; bu meseleleri teknik mevzular derekesine indirerek çözümleyebileceklerini zannederler. Oysa çileyi çeken kimse, sorunu bütün boyutuyla yaşayan kimse, bir sorunun çözülmesi için kulak verilmesi gereken tam da odur. O sebeple siz yasa yaparken ‘Ya, biz zaten teknik bir düzenleme yapıyoruz’ diyerek bu işin içerisinden yüzlerce yıllık bakiyenin ağırlığından kendinizi kurtaramazsınız. Selçuklu'da başlamış Alevi kırımları, Osmanlı'da devam etmiş hâliyle genç cumhuriyette de ne yazık ki farklı bir biçime sahip olmadı. Alevilere yönelik yok saymalar, inkârcı tutumlar, kırımlar ne yazık ki birbirinin sürekliliği olan bu sistemler içerisinde devam etti ve o zamandan bu zamana da bunun çilesini hâlâ yaşıyoruz.

 

ALEVİLERİ YOK SAYAN ANLAYIŞ ORTADAN KALKMALI

Değerli hazırun, biz kimseden sadaka dilenmiyoruz, biz bir bakiye kapatılsın istiyoruz. Biz bu müesses nizamın Alevilerin canını malını helal gören anlayışıyla yüzleşmesinden yanayız. O nedenle, bizim temel talebimiz, anayasal güvence altına alınmış bir eşit vatandaşlık talebidir. Bizim talebimiz, sizin söylemeye dilinizin varmadığı, cemevinin bizim ibadethanemiz olduğu gerçeğinin Anayasa tarafından kabul edilmesidir. Bizim talebimiz, Alevileri toplumsal, kamusal yaşamda, ekonomik yaşamda yok sayan anlayışın ortadan kalkmasıdır; Alevi katliamlarına ilişkin olarak -Maraş'ı, Çorum'u hepimiz hatırlıyoruz, değil mi; Gazi'yi hepimiz hatırlıyoruz, Sivas'ta yakılan canları hiçbirimiz unutmadık- bunlarla bu toplumun yüzleşmesidir. Çünkü biliriz ki, katliamlardan çok çekmiş bir parti olarak, bir halk olarak biliriz ki eğer bir katliamla layıkıyla yüzleşmiyorsanız onun tekrarı kaçınılmazdır, onun tekrarı artık bir kader hâline gelmiş durumdadır.

O sebeple, bu kanun teklifi içerisinde yer alan maddelerin Alevilerin taleplerini en küçük biçimde dahi karşılamadığını ifade etmek lazım. Niteliksel olarak farklı şeyler tartışıyoruz, bizim tartıştığımız şeyler ile sizin ‘Bu güzellikleri yapalım da bu meseleyi çözelim.’ yaklaşımınızın arasında niteliksel fark var ve şu ikna edici değil: ‘Bu teknik mesele...’

Teknik mesele yok bizim açımızdan; Aleviler için kurduğunuz her laf politiktir, her laf geçmişi hatırlatır, her laf bu müesses nizamın geleneğindeki katliamcılıkla yüzleşmeyi gerektirir, her laf bize kayıplarımızı hatırlatır. O sebeple, bu meseleler teknik meselelerdir, oylayalım da geçelim yaklaşımıyla bu meselelerin üzerinden atlamak, bu meseleyi çözmek mümkün değildir. Nasıl ki değerli arkadaşlar, Osmanlı'da II. Mahmut Dönemi'nde Alevi dergâhlarına nakşibendi şeyhlerinin atanması o dönem açısından bir kayyum siyasetiyse, bu kayyumcu rejimin biz kendi belediyelerimizde bir başka biçimini görüyoruz ama bu kayyımcı rejimin bir başkası Alevileri, Alevi inancını Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlamak suretiyle de kendini ortaya koymaktadır. Hayırdır ya? Biz folklor ekibi miyiz, kılıç kalkan ekibi miyiz?

 

‘AMAÇ, DEVLETİN KENDİ ALEVİSİ HÂLİNE DÖNÜŞMESİNİ SAĞLAMAK’

Biz sayısı 25 milyonu bulan, bu memlekette eşit ve özgür bireyler olarak yaşayan, vergisini veren, insanca yaşamak isteyen, inancı saygı görsün isteyen, ibadethanesi ibadethane sayılsın isteyen, Diyanet İşleri Başkanlığının haksız ve hukuksuz yaklaşımlarından muzdarip olan milyonlarız. O sebeple, bu yaklaşım, bu Kültür Turizm Bakanlığı meselesi zaten baştan bu maddelere karşı Alevi toplumunun nasıl bir duygu durumunda olduğunu açık, net bir biçimde bize gösteriyor. Bugün Dışişleri Bakanı dedi ki: ‘Avrupa Birliği hedefimize bağlıyız, aynen arkasındayız’ E, tabii, şimdi, Avrupa Birliğine üye ülkeler pek çok yerde daha önce açılmış davalar sebebiyle cemevlerini ibadethane olarak tanımış durumdalar.

Ya, acaba bu memleketi yönetenler hiç mi utanmaz? Yani kendi vatandaşına tanımadığı özgürlüğü o vatandaşı gidip Avrupa'da yaşayabiliyor. O ülkelerde cemevi; kilise gibi, cami gibi, havra gibi, sinagog gibi bir ibadethane statüsündeyken bu memleketi yönetenler bu 25 milyona yaptığı zulümden hiç mi utanmaz? Utanmaz, biliyorum çünkü zaten burada işin aslı bir hegemonyanın ilanihaye, sürgit devam etmesidir; Alevilerin eşit vatandaş olarak yaşaması değildir. Alevi'nin ancak ve ancak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yani Hanefi Sünni İslam yorumu tarafından belirlenmiş olan alan içerisinde kalıp devletin kendi Alevisi hâline dönüşmesini sağlamaktır. Yağma yok, o işler çoktan geçti. Aleviler örgütlüdür, Alevilerin gelecek toplum tasarıları vardır, Alevilerin anayasal talepleri vardır, Alevilerin Alevi olmaktan kaynaklı hakları vardır, inançlarının hakkı vardır. O nedenle, en azından toplumumuzdaki Alevilerin durumunun Avrupa'dakilere yaklaştırılması gerekli” diye konuştu.


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA