Hediye Eroğlu
“Arkadaşlar! Gidip, Toros dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tutuyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiç bir güç ve kuvvet asla bizi yenemez” der Mustafa Kemal Atatürk…
“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim” der Nazım Hikmet…
Anadolu’da yaşayan Yörük kültürünün son temsilcileri olan Sarıkeçililer, kışın Mersin’e, yazın da Karaman’ın düz ovalarına göç ediyor. Keçi besiciliği ile geçinen Sarıkeçililer, otlatma güçlüğü ve su temini başta olmak üzere ihtiyaçlarının karşılanmaması nedeniyle zor günler geçirirken, diğer yandan da yerleşik hayata zorlanıyor.
Yörükler tüm bu sorunlara dikkat çekmek ve seslerini duyurmak için Sarıkeçliler Yaşatma ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen “Sarıkeçililer 11. Geleneksel Göç Kervanı” etkinliğinde, “Yörükler, İklim Değişikliği ve Pastoral Göçebeler” temasıyla bir araya geldiler. Karaman’ın Kazım Karabekir ilçesinde Hacıbaba Dağı, Çoka Çeşmesi Mevkii’nde 13, 14 ve 15 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen etkinlikte, özellikle su sorunu üzerinde duruldu.
Rüzgarlı ve yağışlı havaya rağmen Kazım Karabekir Belediyesi’nin katkıları ile; keçi yününden elde edilen ipliklerden dokunan kıl çadırların kurulduğu alanda, Yörük kadınlarının kazanlarda pişirdiği yemekler yenildi, Yörükler’in günlük yaşamından kesitler sunuldu.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen Yörükler ve doğa sever ile alanında uzman kişilerin katıldığı organizasyonda; paneller, söyleşiler, müzik dinletileri, yürüyüşler, fotoğraf atölyeleri ve yarışmalar yapıldı. Uzmanlar Yörükler’in sorunlara dikkat çekerek, çözüm önerilerini bir kez daha dile getirdiler.
ZAMANA DİRENİYORUZ!
Yaşam mücadelelerinin bir parçası olarak kültürlerini ve varlıklarını koruyabilmek adına adeta zamana direndiklerini söyleyen Sarıkeçililer Yaşatma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Savran, “Sarıkeçililer yürüsün, bu kültür sonsuza dek sürsün...” dedi.
Bu yıl azgan çiçeklerinin Şubat’ta açtığını ve iklim değişikliği nedeniyle oğlakları, keçileri, develeriyle erken göç etmek zorunda kaldıklarını bildiren Savran, göçün başlamasıyla birlikte hiçbir yerde suya erişemediklerini vurguladı. “Suyu bulamayışımız hayvanlarımızı ve bizleri büyük sıkıntıya sokuyor” diyen Pervin Savran, “Düştük yine yollara, yaylaya gidiyoruz. Yayla sevinci içimizde ama istiyoruz ki yürüdüğümüz yollarda, konduğumuz yaylada yağmurlar olsun ki derelerde sular olsun, hayvanlarımızı sulayabilelim ümidiyle yollardayız. Suyu arıyoruz, suyumuza kavuşacağız. Sistem mi güçlü doğa mı? Tabiî ki her zaman doğa güçlüdür. Suya, ağaca, dağa, taşa, ateşe, kurda, kuşa saygılı yaşamanın yollarını paylaşalım. Sarıkeçililer sizleri Toroslar’ın eteklerine çağırıyor” diyerek taleplerini dile getirdi.
YÖRÜKLERE ŞAMANLAR’I ANLATTI…
Etkinlikte konuşan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) Sibirya Temsilcisi, Sosyolog ve Şaman Araştırmacısı Timur Davletov da, Yörükler’e, Şaman kültürünü anlatarak, ortak yanlarını, sorunlarını ve bunlara karşı ürettikleri çözüm önerilerini anlattı.
“Çevre ve ekoloji batıdan ortaya çıkan kavramlardır ama geçmişten günümüze bu politikalar çerçevesinde yaşayanlar Şamanlardır, Yörüklerdir” diyen Davletov, Şamanlıkta insanın en kusursuz yaratık olarak kabul edilmediğini, doğanın bir parçası olarak görüldüğünü söyledi. “Bitki ve hayvan dünyasını ortadan kaldırdığınız zaman insan dünyası da ortadan kalmak zorunda kalır. Ama insan dünyası ortadan kalktığında hayvan ve bitki dünyası son derece rahat yaşar” diyen Timur Davletov, “Tek kusurlu varlık insandır. İnsan bu kusurunu kabul ettiği zaman daha çevreci davranacaktır.
Bizim kültürümüz özgün bir kültürdür. Şaman kültüründe; orman için zararlı olan insan için de zararlıdır. Şamanlar; doğayı, onunla uyumlu yaşayarak korumaya çalışırlar. Yörükler’de de bunu görmek çok güzel. Zaten göçebelik bir nevi çevreci bir kültürdür. Bunun örneklerini Sibirya’da, Orta Asya’da bugün de görmek mümkün…” dedi.
YÖRÜKLER GÖÇ ETMEZSE, DOĞA YOK OLUR!
Yolda Girişimi Temsilcisi Engin Yılmaz da, “İklim Değişikliğinin Pastoral Göçe Etkileri” başlıklı bir sunum yaptı.
“Biyoçeşitliliğimizi, doğayı kaybediyoruz. En önemli neden ise Yörükler’in hayvanları ile beraber mevsimleri izleyerek göç edememesi” diyen Yılmaz, Akdeniz havzasında 6 ülkede; İspanya, Libya, Tunus, Cezayir, Lübnan, Yunanistan ve Türkiye’de, biyoçeşitlilik üzerindeki etkileri ve çeşitliliği ile ilgili çalışmalar yürüttüklerini açıkladı.
Türkiye’de Yörükler, dünyada da konar-göçer yaşamı durdurmaya yönelik politikalar olduğunu söyleyen Yılmaz, “Yörük’lerin göçü, konar-göçer yaşam sayesinde; kışlama ve yazlık göçlerde farklı habitatlar birbirine bağlanmaktadır. Biyolojik, ekolojik koridorlar oluşmakta, örneğin Mersin’deki habitat ile Karaman’daki habitat arasın bir koridorlar açılmaktadır. Bu sayede birçok bitki ve canlı türü yaşam alanı bulmaktadır. Aynı zamanda göçler koruyucu sorumluluklar üstlenmektedir. Ormandaki istilacı türler önlenir, orman yangınlarına karşı kendiliğinden oluşan patikalar, boşluk alanlar yaratarak, yangının yayılmasını önler. Ayrıca otlakların olmadığı yerde toprak kıraçlaşır, erozyon olur… Yine besicilik sayesinde doğada doğal gübreleme yaşanır. Böceklerin, bakterilerin dışkıyı toprağa katması ile topraktaki azot azalır. Türkiye’deki sulak alanların en büyük kirlilik sorunu azottur. Otlatma ile azot yayılımı dengelenebilmektedir. Örneğin Burdur Gölü bir zamanlar göçebelerin diyarı iken göçün son bulması ile bugün yok oluş içerisindedir.
Pastoral göçebelerin varlığını korumak için Türkiye’de ciddi bir çalışma yapıyoruz. Ülkemizde Sarıkeçililer kadar büyük ve geleneklerine bağlı bir grup yok. Bu nedenle bu grubun korunması hayati önem taşımaktadır” dedi.
YÖRÜKLER YOKSA, MERALAR DA YOK!
Pastoral göçebeler olan Yörükler’in, iklim değişikliğinden en çok etkilenen kesimler olduğunun da altını çizen Engin Yılmaz, “Bu yıl herkes göçe erken başladı çünkü yağmur yok. Ayrıca barajlar ve termik santraller nedeniyle yazlık ve kışlak alanlarda, yer altı ve üstü su kaynakları azaldı, meraların bereketliliği yok edildi.
Unutmayalım ki iklim değişikliğinin en önemli sebebi; karbon salınımıdır. Meralar, yani otlaklar; karbon depolamaları nedeniyle dünyadaki en önemli habitat varlıklarıdır. Ancak bu sorunlar nedeniyle meralar ekolojik özeliklerini kaybetme tehdidi altındadır.
Yani hayvanlarını otlatmak için Mersin’de Karaman’a giden Yörükler’in yok olması, meraların yok olmasıdır” dedi.
ZARARIN NERESİNDEN DÖNSEK KARDIR!
Öte yandan Yörükler’in hareket halinde olmalarının küresel iklim değişikliğiyle mücadele adına da önemli olduğunu belirten Engin Yılmaz, “Hayvancılık konusunda en büyük şikayet aşırı otlatmadır ama aslında bunun nedeni de hayvanların belli bir sınırlamaya tabi tutulması, kısıtlanmasıdır. Ama göçebeler sürekli yer değiştirerek, aslında meraları beslerler.
Ancak bugün özellikle Doğu Anadolu da meralara çıkmak, gezmek dahi yasaklanmıştır. Uşak’ta ve Afyon’da Yörükler’in yürümesi dahi tamamen yasaklanmıştır. Oysa Biyolojik ve ekolojik çeşitlilik açısından göçün yararı çoktur. Göçün durmasının zararı da bir o kadar çoktur. Örneğin İspanya’da göç yolu yüzyıllar önce yasa ile koruma altına alınmıştır ve halende göç sisteminin gelişimi için çalışılmaktadır.
Zararın nesrinden dönsek kardır denilir ama çok ciddi bir eşikteyiz. Dönülmez noktalara gelmemek için bir an önce bir şeyler yapmak lazım” diye konuştu.
“SU KAYNAKLARINI DOĞRU YÖNETMİYORUZ”
Etkinlikte bir konuşma yapan, ‘Yurttaş Mazlum Çoruh’ olarak da bilinen inşaat mühendisi Naci Özen ise su kaynakları ile ilgili önemli açıklamalar yaptı.
Yaklaşık 11 yıldan buyana su ile ilgili araştırmalar yaptığını belirten Özen, su ile ilgili aklına yatmayan işlerin peşine düşerek elde ettiği sonuçları paylaştı.
Su bilimi ile ilgili eğitim almaya devam ettiğinin de altını çizen Naci Özen, “Suyu neden bu kadar çok konuşuyoruz. Çünkü su kaynaklarını doğru yönetmiyoruz. Devlet halk için vardır. Devlet halkını dinleyerek yönetmek durumundadır. Devleti yönetenler iyilik yapmak istedikleri insanları dinleyip, yönetim biçimlerini geliştirmezlerse, devamlı yanlış işler yaparlar ki, yapıyorlar da” dedi.
“KIBRIS’TA SU SORUNU YOK, PARA TRANSFERİ İÇİN SU TAŞIDILAR”
Bu yanlış politikaların da göçerlerin yaşamını zora soktuğunu aktaran Özen, “Ülke yönetiminde; yanlışlık, cehalet, gaflet ve ihanet var. Ülkemizde bu sı sıkıntısı yok. Örneğin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de su sorunu yok ama para transferi için su taşındı. Oysa Beş Parmak Dağları su kaynakları ile dolu.
Nüfusumuz ne kadar artarsa artsın, iyi bir yönetim börtüsünü, böceğini, hayvanını, insanını susuz bırakmaz. Sıkıntımız yanlış yönetimden. Bunu çaresini, meşru hakkımızı kullanarak biz bulacağız. Çünkü bizi yönetenlerin bizim sorunlarımızı çözmek gibi bir derdi yok” dedi.
“SU VAR, HAKKINIZI İSTEYİN”
Sarıkeçililer’in konar-göçer yaşamı sürdürebilmesi için su kaynaklarını yönetenleri birlikte aynı masaya oturup, konuşmaya çağıran Özen, “Ama bu çalışmalar bilimsel olarak yapmalı ve önlem almadırlar. Yörükler 300-400 kilometrelik bir rotada belli bir güzergahı takip ediyorlarsa, kamu onların her duraklarında ihtiyaçları kadar suyu temin ile mükelleftir. Ama maalesef vicdanları yok, onları korkutamadık, ama hakkımız olanı istemeliyiz. Su yok diyemezler. Su var” dedi.