Haber Merkezi
Türkiye’nin konar-göçer keçi yetiştiriciliğini sürdüren son topluluğu olan Sarıkeçili Yörükleri’ne yönelik Karaman’da yapılan saldırı ve baskılara bir tepki de araştırmacı-yazar Erhan Ünal’dan geldi.
Konuyla ilgili Sol Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Erhan Ünal, “Geçtiğimiz hafta sonu Karaman'ın Kâzımkarabekir ilçesindeki Hacıbaba Dağı eteğindeki Çoka mevkiinde, bir insanlık trajedisinin belki de sondan bir evvelki sahnesi oynanıyordu. Ülkemizin son göçerleri olan Sarıkeçililere yaşamı zindan ederek, göçmekten men edebilmek için, oynanan sinsi oyunlar ‘final’e doğru yaklaşıyor” görüşünü savunarak şunları söyledi: “İki gündür Odatv’de konu ile ilgili haberler olan biteni ayrıntılı olarak veriyor. Bu haince ve gelenek düşmanı baskıların arka planını irdeleyerek, gerçek amaçları aydınlığa çıkarmadıkça, haberi okuyan iyi niyetli ve vicdanlı insanlarımız olan bitene bir türlü anlam veremeyeceklerdir. Siyasi gündem zaten yeterince yüklü, ortalık toz duman. Sarıkeçililer’le kimler, neden bu derece haince ve ardı ardına olarak uğraşıyorlar diyene kadar, son perde de kapanacak ve oyun sona erecek.
Büyük Türkiye Devleti, Suriye’den gelen milyonlarca göçmene kucak açıyor. Onlara içlerinde, camisinden hastanesine, okulundan marketlerine kadar her ihtiyacı karşılayabilecek çadır kentler kuruyor, konteyner köyler kuruyor. Helal olsun! Büyük bir milletin güçlü devletine bu yakışır! Türkiye’nin Uluslararası Kalkınma Ajansı (TİKA), Afrika’dan Asya’ya koşturup birçok ülkenin milyonlarca insanına maddi ve manevi yardım ulaştırıyor… Ne diyelim sadece şapka çıkarılır, bravo! Lakin 2 bin cesur ve fedakâr insanımıza yazın kalacakları ve hayvanlarını otlatacakları bir alan bulunamıyor. İçecekleri ve onlar için daha da önemli olan hayvanlarını sulayacakları suyu veremiyorlar. Şakamı bu?"
YÖRÜĞE YER YOK, SU YOK
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye yabancı ülkelere kalkınma yardımı yapan ülkeler sıralamasında 3. sırada. Kişi başına düşen milli gelire göreyse 1. Sırada" şeklindeki açıklamasını hatırlatan Ünal, "İnsan haklı olarak gururlanıyor ve gözleri yaşarıyor, ‘nerelerden nerelere geldik’ diye… Öte yandan bir ‘orman memuru’ geliyor ve bu ülkenin özbeöz yurttaşlarına buyuruyor: ‘Burada oturma müsaadeniz yok, sökün çadırları! Tüm dünyanın dört bir tarafına onlarca milyar dolar yardım yapan Türkiye’de, 2 bin ata yadigârı Yörüğe yer yok, su da yok! Bunu anlayabilen var mı?" dedi.
‘TÜRKİYE İŞGAL EDİLDİ DE HABERİMİZ Mİ YOK?’
Değerlendirmesinde, “Türkiye yeniden işgal edildi de bizim mi haberimiz yok?” diye soran araştırmacı Erhan Ünal, "Türkler tarihi olarak 1071’den beri Anadolu topraklarını vatan tutmuşlar ve kimse söküp atamamış. Ne Moğollar, ne haçlılar, ne de I. Cihan savaşı ardından deneyen yedi düvel. Bedeli mi? Evet, elbette bedel de ödemişiz, ödüyoruz da. Karadeniz’den Akdeniz’e, Ege’den Erzurum’a bizler, Torosların mert Yörükleri, Sarıkeçilier ve diğerleri, hem de aralıksız" diye konuştu.
‘SARIKEÇİLİLER ARADIĞIMIZ SON KÖK HÜCRE OLABİLİR’
Ünal, "Türkmenler, atalarımız ve onlardan yadigâr kalan son göçerlerimiz. Torosların heybetli dik yamaçları gibi, dik ve dirençli, fedakâr ve cefakâr insanlar. Gözü tok, yaşamın gerçek değerlerinin farkında, paraya pula kul olmamaya kararlı insanlar. Aslında süratle erozyona uğrayan insanlık ilişkileri, aile dayanışması, örf ve adetlerimiz ile çağımızın diğer sosyal sorunları karmakarışık ortada durup duruyor… Nasıl durduracağız bu gidişi? Aradığımız taze kanı nerede bulacağız? Tüm dünya, insanlığı yavaş yavaş kemirip yok olmaya sürükleyen bir sosyal kanserin sinsi sinsi yayılması karşısında çaresiz. Sarıkeçililer bizim için, hemen her sosyal alanda aradığımız son ‘kök hücre’ olabilirler. Farkında mısınız?" ifadelerini kullandı.
85 MİLYONLUK ÜLKEDE 2 BİN KİŞİLİK GÖÇERLE UĞRAŞIYORLAR
"Neden bir takım ‘yüksek’ mevkilerdekiler işi gücü bırakıp, 85 milyonluk bu ülkede 2 bin kişilik bir göçer gurubu ile uğraşıyorlar?" diye soran Ünal, "Sorun yeni değil. Yıllardır bu sinsi işkence sürüyor. Bir bakıyorsunuz, göçerlerin Aydıncık ile Karaman arasında geçtikleri güzergâh boyunca ‘orman geçiş müsaadeleri’ sorun oluyor. Bir bakıyorsunuz birileri göçerlerin develerini vurup öldürüyor ve bu sevimsiz liste uzayıp gidiyor" şeklinde konuştu. Sarıkeçililerin yaşadığı sorunun dramatik olduğunu ancak münferit bir olay olarak görülmemesi gerektiğine vurgu yapan Ünal, “Konu aslında tüm Türkiye’nin geleceği üzerinde mayalanan bir dizi karanlık girişimin, Sarıkeçililer üzerinden uç yaptığı bir durum. En iyisi bu çok geniş ve meşum ve melun hazırlığın konu başlıklarını vererek Sarıkeçililerle bağlantısını açıklamaya çalışayım” dedi.
DOĞADA BİR DAMLA SAHİPSİZ SU KALMAYACAK
Erhan Ünal; su, toprak ve hayvancılık gibi başlıklar altında özetlediği küresel oyunu şöyle anlattı: “Su sorunu; Türkiye en geç, 2009 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen ‘World Water Forum’da, bu forumu organize eden ‘World Water Council’in’ genel geçerli prensipleri yönünde hareket etme yükümlülüğü altına girmiştir. Buna göre, WWC’nin tüm dünyada gerçekleştirmek için mücadele verdiği en önemli hedefi olan ‘Tatlı su kaynaklarının’ bir araya getirilerek, işletmelerinin özel şirketlere (Suez, Thames Water, Viola, Bechtel gibi) verilmesi, Türkiye’de de ısrarla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu yüzden sadece barajlarda toplanan nehir suları değil, HES adı altında toparlanan ve bir araya getirilen dereler de bu kapsamda su havzaları ile birlikte özelleştirme süreci içerisindedirler. Bu konudaki girişimler bir adım daha ileri taşınarak, ‘köylüye sulama suyu sağlama’ etiketi altında, en küçük derelerin suyu da göletler halinde biriktirilmekte.
Sonuçta yakın bir gelecekte kimse doğada sahipsiz bir avuç su bulamayacaktır, hedef bu! Senaryo, korkutucu olmaktan çok ötedir. Bu ortamda Sarıkeçililer ya da başkalarının, hayvanları ile doğada 500 km den fazla yolu yürüyerek gitmeleri sistemin geleceği açısından olası değildir. Geniş topraklarda bu tür toplu insan hareketlerinin (göçerlerin) önlenmesi, WWC’nin planlamaları açısından uygunsuzdur.
MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR!
Türkiye’de su işleriyle uğraşan ve özelleştirilmemiş tüm su kaynaklarını işleten kurum olan DSİ (Devlet Su İşleri), Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlıdır. Dolayısı ile Sarıkeçililere müdahale ederken orman memurunun söylediği, ‘Bizim görevimiz ormanları korumak’ söyleminin arkasına saklanan diğer söylem ise: ‘Su kaynakları konusunu gündemden düşürmek için o kadar gayret ediyoruz, bu konudaki her türlü hareketlilik, bu çok hassas konuda bizi zora sokar’, olacaktır.
WWC’nin planları gereği, Türkiye Hükümeti’nce sahnelenen en son kategorik girişimi, ‘Kıbrıs’a Can Suyu’ projesinde yaşadık. Türkiye, tüm yapılanma ve baraj inşaatları bitip, denizin altından borular Kıbrıs’a bağlandıktan sonra, gerçek amacını ortaya koydu. Hükümet yetkilileri, Kıbrıs’ta suyu sadece ‘Yeni kurulacak özel bir şirkete verebileceklerini ve belediyelere dağıtımı da bu şirketin yapabileceğini’ ileri sürdüler. Bu talep, tamamen WWC’nin direktifleri yönündedir. Bize özel olan kısmı ise o, ‘özel şirket ya da şirketler grubunun paydaşlarının kimlerden oluşacağı’ kısmında tartışabilmektir. Bu çok büyük ve Türkiye’nin geleceği açısından son derece hayati olan ‘tatlı su kaynaklarının konfeksiyonlanması ve özelleştirilmesi’ sorunu kapalı kapılar ardında kimseye duyurulmadan yürütülmeye çalışılıyorsa da mızrak bazen çuvala sığmıyor.
Toprak sorunu: Sorunun bu kısmı da Tarım Bakanlığı’nı ilgilendirmekte, hatta sıkıştırmakta. Tüm dünyada ekilebilir toprakların, su hakkıyla birlikte özel şirketlere (agro-konzernlere) devredilmesi gündemde olan bir diğer yakıcı konu. Bu konunun takipçileri, aynı zamanda küresel ekonomi politikalarının baş denetçileri de olan, Birleşmiş Milletler çatısı altındaki Dünya Bankası, İMF, WTO gibi, kuruluşlar. Halen Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’da milyonlarca hektar ekilebilir arazi, su hakkıyla birlikte küresel Agro-Konzern’lere devredilmiş vaziyette."