İş güvenliği uzmanının tespit ettiği ve işverene tebliğ ettiği eksiklikleri yerine getirmeyenler, bu durumdan kaynaklanan olası bir iş kazasında ‘Bilinçli adam öldürmek’le dahi suçlanabilecek.
Hediye Eroğlu
Mersin İş Sağlığı Ve Güvenliği Uzmanları Derneği (MERİSGUD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hadra, Mercan TV Mersin stüdyolarında yayınlanan Arka Plan Programı’na konuk oldu.
İş güvenliği ile ilgili son yasal düzenlemeleri değerlendiren ve soruları yanıtlayan Hadra, şuan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta faaliyet gösteren işyerlerinin tamamı ile az tehlikeli sınıfta faaliyet gösteren çalışan sayısı 50 kişinin üstündeki işyerlerinin hali hazırda hizmet almakta olduğunu anımsattı.
Ancak 1 Temmuz’dan itibaren kamu kurumları dahil Türkiye’de tüm işyerlerinde, çalışan sayısı 1 kişi dahi olsa iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almanın zorunlu olacağını anımsatan Hadra, “İstisna olarak çalışan sayısı 10 kişinin altında olan az tehlikeli sınıftaki işyerleri, kendi bünyelerinde 1 kişiyi iş sağlığı güvenliği alanında Anadolu Üniversitesi kanalıyla eğitim aldırıp sertifikalandırdığı takdirde dışardan iş sağlığı güvenliği hizmeti almasına gerek olmadığı, aksi takdirde iş sağlığı güvenliği hizmetini dışardan almak zorundadır. Yani bir apartmanda tek bir apartman görevlisi olsa dahil iş sağlığı güvenliği hizmeti alınması zorunlu olacak. Bu kriteri yerine getirmeyenlere büyük cezalar verilecek” dedi.
MERİSGUD NE İŞ YAPAR?
SORU: Öncelikle derneğinizi tanıyabilir miyiz? Ne amaçla faaliyet gösteriyorsunuz?
M. HADRA: Derneğimiz bir sivil toplum örgütü olan ve gönüllü iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimlerinden oluşmaktadır. Şuan yaklaşık 110 üyemiz bulunmakta olup, kendi üyelerimiz arasında dayanışma sağlarken bilgilendirme eğitimleri ve mesleki gelişimlerle de iş güvenliği ile ilgili farkındalığın artması için çabalıyoruz.
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNDE TÜRKİYE’NİN DURUMU NE?
SORU: İş sağlığı ve güvenliği Türkiye’de yeteri kadar anlaşılabiliniyor mu?
M. HADRA: İş sağlığı ve güvenliği çok yeni ve Türkiye’nin gündemine çok geç giren bir konu. Gelişmiş ülkelerde bu işler 1800 yıllarda başladı, günümüzde bu nedenle bu ülkelerde standartlar çok yüksek. Ancak biz çok gerideyiz.
İŞ KAZALARINDA AVRUPA BİRİNCİSİ, DÜNYA 3’ÜNCÜSÜYÜZ
Her ne kadar İş Kanunu’nda ki bazı uygulamalarla bir şeyler yapıldıysa da bu konu Türkiye’nin gündemine asıl 2013 yılında çıkan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile girdi. İlk defa bu alana özel bir kanun çıktı ve yönetmeliklerle desteklendi.
Türkiye bu konuyu önemsemediği için iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü oldu.
Hayat kurtarmamız, iş kazalarını engelleyebilmemiz gerekiyor. Bu kanun çalışanın hayatını korumaya yönelik önlemlerin alınmasını sağlarken, işvereni de kayıplardan koruyor. Olası bir iş kazasında veya meslek hastalığında ilk ve en büyük sorumlu işverendir.
TEDBİRSİZİZ, İHMALKÂRIZ
SORU: İş sağlığı ve güvenliği gelişimimiz neden yavaş?
M. HADRA: Ne yazık ki zamanla alışkanlıklar kültür haline geliyor. Yani tedbirsizlik Türk milletinin kültürünün bir parçası olmuş durumda. Tedbirsiziz, ihmalkârız, kendimizi önemsemiyoruz.
Bu durumu tersine çevirebilmek için iş sağlığı güvenliğine ilişkin toplumsal bir bilinçlendirme harekatı yapmalıyız. Yani sadece kanun çıkarmak yetmez. Okullarda çocuklar bu bilinci aşılamalıyız.
Ayrıca öncelikle işverenleri eğitmeliyiz. İşveren kayıplarının neler olacağını anlar ise işçilerini daha iyi koruyabilir.
Biz dernek olarak sivil toplum örgütleri başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerine şunu anlatıyoruz; bu eğitimler küçüklükten başlamalı. Nasıl evde öğrenilen kurallar vardır: ocağı yakma, sobaya yaklaşma, prize dokunma, balkondan sarkma gibi işte iş sağlığı ve güvenliği de böyle kültürümüzün bir parçası haline getirilmeli. Bu eğitimin ölene kadar devam etmesi lazım. Bunun için de bir zihniyet devrimi yaratmamız gerekiyor.
GEÇİŞ SÜRECİ SERTLEŞTİ! UYARILAR CEZALARA DÖNÜŞÜYOR
SORU: Son yasal düzenlemeler ile devlet kemeri biraz daha sıkıyor sanırım. Siz düzenlemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
M. HADRA: İş sağlığı ve güvenliği; çalışanların sağlık ve güvenliklerini koruyacak tedbirlerin tümüdür. Ancak bu alandaki yasal düzenlemeler ne yazık ki Türkiye’de çok hayata geçti. Yani toplumsal olarak bu konuda yasal düzenlemelere hazır değildik ve birden karşımızda bulduk. Ancak iki yıllık bir geçiş dönemi yaşandı. Sert uygulamalara imza atılmaktansa uyarıcı nitelikte çalışmalar yapıldı.
İnsanların hazır olmadığını biliyoruz ama bu yasa gerçekten önemli. Eksikler var ve biz bunların düzeltilmesi için çabalayacağız ancak toplumsal olarak bu konuda artık biraz ilerleme kaydetmemiz gerekiyor. Kafaları değiştirmeliyiz. Çünkü artık yavaş yavaş yetkililer sıkmaya başlıyorlar. NACE kodlarına göre ayrılan işyerlerinde denetimler artıyor ve uyarıdan öteye gidilerek cezalara başvuruluyor.
BERBERLER BİLE KAPSAMA GİRİYOR
SORU: 1 Temmuz’da yeni bir dönem başlıyor Peki kimler için başlıyor bu yeni dönem toplumun tüm kesimlerini kapsıyor mu?
M. HADRA: 1 Temmuz’dan itibaren hayatımız tamamen değişecek diyebiliriz. Tehlikeli ve orta tehlikeli sınıfta faaliyet gösteren işyerleri, 1 kişi bile çalışsa iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almakla sorumlu olacak. Bu hizmeti almayanlar ceza alacak.
Örneğin berberler az tehlikeli gruba girdiği için bu hizmeti almaları zorunlu. Veya apartman görevlileri için de bir kişi dahi olsalar bu hizmet alınmak zorunda. Aksi takdirde yüksek cezalar uygulanacak.
10 kİŞİNİN ALTINDA ÇALAŞANLAR KENDİLERİ EĞİTİM ALABİLİR
SORU: İş dünyası bu iş sağlığı ve güvenliği hizmetini nasıl, nereden ve kimlerden alacak?
M. HADRA: Devlet küçük esnafa kolaylık yaptı ve 10 kişinin altında çalışan bulunan iş yerlerine; işveren ya da vekilinin eğitim alması halinde dışarıdan hizmet alımı yapmasına gerek olmadığını bildirdi. Ancak bu uygulamada eksiklikler var.
Bu kapsamda Anadolu Üniversitesi e-sertifika veriyor ve müracaatlar hala devam ediyor. Ancak 6 Haziran ile 25 Haziran tarihleri arasında internetten yapılan müracaatlar yeteri kadar bilinmiyor. Müracaatı kabul edilen kişiler eğitime alınarak Aralık ayında sınava girecek ve iş belge almaya hak kazanacaklar. Ancak 1 Temmuz çok yakın bir tarih olduğu için bu belgeyi almak isteseler bile bu iş seneye kalacaktır.
Yani yapılabilecek en akıllıca iş; ortak sağlık birimlerini aramaktır. Ortak sağlık birimleri bakanlıktan yetkili uzmanların bulunduğu yerlerdir. Bünyelerinde iş yeri hekimi ve iş yeri uzmanları çalışan bu firmalar; toplumun her kesimine iş sağlığı ve güvenliği hizmeti verebilmektedir.
İŞVEREN KANUNDAN ŞİKAYETÇİ
SORU: Kanun uygulamasında işverenin rolü nedir? Kanun daha çok işvereni mi sorumlu görüyor?
M. HADRA: Evet, kesinlikle. Bu konuda işverene çok yüklendiler, işverende bundan şikâyet ediyor. Ancak iş sağlığı sistemi aslında bir yönetim biçimdir. Daha büyük firmalarda bu sistem zaten uygulanmakta. Ancak orta ve küçük ölçekli iş yerlerinde de artık iş sağlığı ve güvenliği hayat geçmeli.
Ben iş insanlarının özellikle üstüne gidiyorum; çünkü biz ne yaparsak yapalım sorumlu işveren.
BİLİNÇLİ ADAM ÖLDÜRMEKLE SUÇLANABİLİRSİNİZ!
SORU: İş yerlerine gittiğinizde nasıl bir hizmet veriyorsunuz?
M. HADRA: İş yerinde herhangi bir sorun yaşanmaması için bir risk değerlendirmesi yapılıyor. Yani olası tehlikeleri saplıyoruz. Örneğin elektrik şebekesinde kaçak akım veya topraklama sistemi var mı, yok mu buna bakıyoruz.
Ayrıca işveren tespit öneri defteri hazırlıyor. Bizler denetime gittiğimizde bu deftere eksikleri ve yapılması gerekenleri yazıyoruz. İşveren bu defteri imzalamasa dahi biz tebliğ etmiş oluyoruz ve bu işvereni kanunen bağlıyor. Örneğin işyerinde bir kaza olduğunda bu deftere bakılıyor. Biz bu deftere kazaya karşı neler yapılmasını gerektiğini yazdıysak ancak işveren bunları yerine getirmediyse bu durum bilinçli adam öldürme suçuyla suçlanmasına kadar gidebiliyor.
Devlet bu kanun ile iş insanlarına gerçekten çok büyük bir yük yükledi. Bizde onlara yardım etmek için çalışıyoruz.
PROSEDÜR DEĞİL, HAYAT KURTARAN UYGULAMALAR!
SORU: İş insanlarına önerileriniz nelerdir?
M. HADRA: İş insanlarının yapması gereken şu: işyerinize gelen iş güvenliği uzmanı işini yeterince yapıyor mu? Sorumluluklarımızı yeterince yerine getirdiniz mi? İşyeriniz gerçekten güvenli mi? Eğitimler yeterli mi? Sorularını kendinize sorun ve yanıt arayın. İş güvenliği uzmanlarının tavsiyelerini dikkate alın.
İş dünyası bu uygulamalara prosedür olarak bakmamalı. Ayrıca da çok büyük cezalar söz konusu.
Tarlada bile
1,5 TL’den satıldı!
Türkiye’nin önemli çilek üretim merkezlerinden Mersin’in Silifke ilçesinde hasat tamamlanırken, tarlada kilogram fiyatının sezonu 1,5 liradan kapatması çiftçileri sevindirdi.
Türkiye'nin önemli çilek üretim merkezlerinden Silifke’de hasadı tamamlanan çileğin bu yılki fiyatı üreticileri sevindirdi.
Mersin Bölge Sulama Kooperatifleri Birliği Başkanı Ersin Akdoğan, yaptığı açıklamada, çilek hasadının aralık ayında örtü altında başladığını, açık alanda ise nisan ayından itibaren ürün alındığını hatırlattı.
Havaların 50 dereciyi bulmasına rağmen son hasadın da yapıldığını belirten Akdoğan, haziran ayı içerisindeki çileklerin reçellik olarak kullanıldığını, topraksız tarımda 150 dönüm arazide çilek yetiştiriciliği yapıldığını, dönüm başına açıkta 4 ton, topraksız tarımda ise 8 ton ürün alındığını belirtti.
ÖRTÜ ALTI ÜRETİM KİLOSU 2,5 TL’DEN SATILDI
Sezonun başında örtü altı ürünlerin kilogramının tarlada 2,5 liradan alıcı bulduğunu ifade eden Akdoğan, “Açık alanda çıkan çilek ise 2,5 liradan satılmaya başladı. Daha sonra çıkan ürünlerle rakam 1,5 liraya kadar geriledi. Geçen yıl 50 kuruşa kadar düşen fiyatın bu sezon 1,5 lirada kalması çiftçiyi mutlu etti” dedi.
Akdoğan, bu yıl 20 bin dönüm araziden 70 bin ton hasat yapıldığını belirterek, Silifke çileğinin kalitesi ve dayanıklılığı nedeniyle yoğun talep gördüğünü söyledi.
Hasadın tamamlanmasıyla tarlaların yeni sezona hazırlık sürecinin başladığını aktaran Akdoğan, “Çilek aralıktan temmuz ayına kadar hasat edilebiliyor. Üretim periyodunun yaz aylarında da devam edilmesi ve 10 aylık bir üretim periyodu yakalamak için yayla köylerinde de çilek üretimi için çalışmalar yapılıyor” diye konuştu.
Silifke’de sofralık çilek hasadının sona erdiğini belirten Akdoğan, ürün kalitesinin yüksek olması ve soğuk hava depoları ile ön soğutma tesisleri bulunmasının, Silifke çileğinin pazarlanmasında büyük avantajlar sağladığı gibi marka haline geldiğini söyledi. (İHA)