Hediye Eroğlu
Geçtiğimiz hafta aşırı yağış uyarılarına rağmen tedbir alınmaması ve yıllardır kangren olmuş sorunlara çözüm üretilmemesi nedeniyle Mersin’de sağanak yağış sele neden oldu.
Hala özellikle şehir planlarında bütünlük olmayan Mersin’de altyapı yatırımlarına öncelik verilmemesi, dere yataklarında ve deniz kıyalarındaki yapılaşma, verimli tarım arazilerinin imara açılması felaketin boyutlarının büyümesine neden olurken uzmanlar açıklamaları ile yol göstermeye devam ediyor.
Şehir Plancıları Odası Mersin İl Temsilcisi Yaser Gündüz, gazetemize konuşarak, yapılabilecekleri anlattı. “Maddi manevi, can kayıplarına neden olan seller, afetler, iklim felaketleri yaşıyoruz. Ama hala yapılabilecek şeyler var” diyen Gündüz, kendilerine kulak verilmesini istedi.
PLANLI DEĞİLİZ, GÜNDELİK YAŞIYORUZ
SORU: Planlamayı doğru anlayabilir muyuz? Planlama; uygulama olarak hayatımızda karşılığını buluyor mu?
Y. GÜNDÜZ: Gelecekte var olmasını istediğimiz durumu şimdiden öngörmek demek, karşımıza çıkacak veya şuan içinde yaşadığımız sorunları bertaraf etmek, çözüm yollarını düşünmek, bazı stratejiler belirlemek ve bunları göre de adılar atmaktır. Fakat ne kadar planlı yaşıyoruz? Kentlerimiz ne kadar planlı gelişiyor? Bunların hepsi soru işareti çünkü uzun-orta ölçekli planlama çalışmalarının ötesinde gündelik yaşıyoruz! Gündelik sorun çözme çabalarımız da bütünlükten yoksun. Bu da çoğu zaman başka türlü problemlere yol açıyor. Yani planlama hayatın her alanı kapsıyor ama uygulamada hayatımızda tam olarak karşılığını buluyor diyemeyiz.
“PLANLARA SADIK KALMIYORUZ”
SORU: Ülkemizde şehir plancılığında görülen en büyük hatalar nelerdir?
Y. GÜNDÜZ: Plansız değiliz aslında planlarımız var ama temel sorunumuz bu planlara sadık kalınmaması. Yurtdışında bir kentin anayasası olan planların belli çevrelerin işine gelecek şekilde değiştiremediği, o şehirde yaşayan insanların tümünün benimsediği bilgi sahibi olduğu çalışmalardır ve belli yerlerinden tecavüze uğramazlar.
Bizler ise maalesef yola başladıktan sonra bir planımız olsa bile bu planı neresinden, nasıl değiştiririz veya kişiye özel hala nasıl getirebiliriz diye gayret ediyoruz. Bu da planlama kültürümüzün zayıf olduğunu gösteriyor.
YAZIN ÇOK SICAK, KIŞIN ÇOK SOĞUK!
SORU: Şehir planlaması açısından Mersin’i nasıl görünüyorsunuz? Yapılan hatalar neler?
Y. GÜNDÜZ: Mersin’in avantajlı ve dezavantajlı olduğu durumlar var. Genç bir şehir olması en büyük avantajı. Hızla büyüyen ve gelişen bir kent olması nedeniyle bazı planlama, kentsel ve mekansal kalite problemleri yaşıyor.
Örneğin Temmuz ayında ‘Mersin neden bu kadar sıcak?’ diyorduk, şimdi ise ‘Mersin neden bu kadar soğuk?’ diyoruz. Bu durum Mersin’in problemi değil. Bu yaşadığımız küresel ısınmadır ve bu dünya genelinde yaşanan bir problemdir.
Maddi manevi, can kayıplarına neden olan seller, afetler, iklim felaketleri yaşıyoruz. Küresel ısınmanın etkileri nasıl azaltılabilir? Bunun için ülkesel stratejiye ihtiyaç var. Kağıtlar üzerinde uluslararası anlaşmalara imzalar atılıyor ama bunların hayata geçmesi ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.
Ama neler yapabiliriz dersek; öncelikle yeşil alanlarımızı mutlaka korumamız. Gelecek nesillere devretmemiz gerekir.
“DERE YATAKLARI AÇIK ALANLAR OLMALI”
SORU: Mersin’de: dere yatakları, verimli tarım arazileri yok ediliyor. Kıyı kesimlerde yapılaşma artıyor. Bu durum nasıl bir tehlike yaratıyor?
Y. GÜNDÜZ: Mersin’de kuzey güney istikametli vadi tabanlarımız var. Biz bunları sürekli doğu-batı istikametindeki yollarla keser vaziyetteyiz. En azından kentin akciğerleri niteliğindeki bu vadi tabanlarını, dere yataklarını, batıda Mezitli, Tece, Davultepe Dereleri ile bu tarafta Efrenk Vadisi ve Deliçay gibi doğal oluşumları mutlaka açık alan olarak değerlendirmeliyiz. Kentin akciğerlerini açmak lazım. Ama maalesef artan bir yapılaşma baskısı var.
Öte yandan Mersin’de hakim rüzgar yönün göre bir planlama anlayışı geliştirilmeli ve kuzey-güney doğrultulu koridorlar oluşturulmalıdır. Yapılaşma adalarında bile yapılacak ufak dokunuşlarla kentin bir sonraki nesle, küresel ısınmaya daha hazır halde getirilebilecek bazı önlemler şimdiden alınabilir. Gerek ulaşım ile ilgili yapacağımız yatırımlarda, gerekse de kentin imar anlamında büyümesinde korunması gereken kıyı kesimimiz, kuzeyde tarımsal niteliğe sahip doğal alanlarımız ve olmazsa olmazımız, zedelenmemesi gereken orman varlığımız var. Zinhar dokunulmaması gereken varlıklara sahip çıktığımız ölçüde küresel ısınma mücadele direncimiz artar.
YAYLALAR, YAYLA OLMAKTAN ÇIKTI!
SORU: Artık kontrolsüz ve düzensiz yapılaşma sadece kent merkezini değil kıyı kesimler ile yayları dahi tehdit eder durumda. Bu konuda sizin gözleminiz nedir?
Y. GÜNDÜZ: Geçmişten buyana bu bölgede ikincil konut ihtiyacı bulunmakta. Özellikle sıcaklardan kaçıp daha serin ortamlarda hayatlarını sürdürmek isteyen insanlar kırsal kesimde veya deniz kenarında ikinci konutlar tercih ediyor. Ama şuanda örneğin yaylalar, yayla olmaktan çıkmış durumda. İnsanlara yapılaşmayın diyemeyiz ama ciddi önlemlerle, doğayla daha barışık yerleşim birimleri yaratılmasını sağlayabiliriz.
Yaylaların silueti bozulmamalı, yüksek katlı yapılar olmaması. Şehir ile yaylaların yapısının farklı olması lazım. Unutmayalım ki; doğal ortam olmadığı zaman yaylalar cazibelerini yitirir. Dolayısıyla hem kullanıcılar, hem yöneticiler açısından gelecekte yaylaları, tercih etmemeye neden olacak yapılaşma baskısını önlemeliyiz. Şuan ki cazipliğini yok edersek bir anlam kalmaz.
TRAFİK KAOSUNUN NEDENİ NE?
SORU: Kentte inanılmaz bir trafik kaosu yaşanıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Y. GÜNDÜZ: Çevreyolları, kuzey-güney aksları ve ulaşım altyapısı açısından Mersin’in planlı bir geçmişinden bahsedebiliriz. Ancak son 10-15 yılda yaşanan sorunlara çözüm üretilmemesi en önemli etken. Ayrıca son 5 yılda Mersin’de araç sayısı inanılmaz boyutta artmış durumda. Özellikle kentte özel araç sahipliğindeki artış şuanda Türkiye ortalamasının üzerinde. Bu hızla da devam ediyor. Toplu taşımada ne kadar konforlu hizmet sunarsanız sunun, özel araç sahibi olmak hala daha konforlu yolculuk imkanı sağladığı için bunun önüne hiç ir toplu taşıma metodunu koyamıyorsunuz.
Ülkemizde bin kişiye düşen araç sayısı 145 civarındayken Amerika’da bu rakam 600-700, Avrupa ülkelerinde ise en düşüğü 200-300 civarında. Oradaki insanlar neden toplu taşıma kullanıyorlar çünkü zorundalar.
Örneğin biz hala Mersin olarak her ne kadar merkezimizin yönünü şaşırmış olsak da hala tek kent merkezliyiz. Birçok plan kuramcına göre de bu tek merkezli gelişim aslında desteklenen bir olgu. Tek merkezli olmamız nedeniyle tüm olculuklarımız kentin merkezine yönleniyor veya kentin batısından, doğusundaki çalışma alanlarına merkezden geçilerek yapılıyor. Yani tüm yolculuklarımız kent merkezine dokunuyor. Dolayısıyla bugün yaşadığımız kaosun nedeni bu. Bunun çözümü ile ilgili bazı çalışmalar var. Örneğin Büyükşehir Belediyesi’nin bir raylı sistem projesinin hayata geçirilmesi ile ilgili ciddi çalışmaları var ki biz de takdirle karşılıyoruz. Bunlar çok büyük, üzerinde çok düşünerek, tartışarak ve belli bir sürç gerektirerek yapılacak çalışmalar.
MONORAY BAKANLIKTA KABUL GÖRMEDİ!
Örneğin Mersin’de Monoray modeli epeyce tartışıldı ama şuan kentin gündemi Monoray değil. Ayrıca Ulaştırma Bakanlığı da Ulaşım Ana Planı çerçevesinde Monoray’ı Mersin için gerçekçi bulmadı. Bunun yerine yine büyükşehir belediyesinin hazırladığı alternatif bir proje var. İkinci alternatif olarak hafif raylı sistem üzerine odaklanıldı ve Altyapılar Genel Müdürlüğü (AYGM) bunu daha uygun buldu ve bir uygulama projesi yapılarak, onaylarına sunulmasını talep etti.
Bir raylı sistem projesi Mersin için artık olmazsa olmaz. Bunun artık kaçarı yok. Bu ciddi bir yatırım ve devletin mutlaka diğer büyükşehir belediyelerine yaptığı gibi Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne de, Mersin kentine daha doğrusu bu yatırımın gerçekleşmesi ile ilgili katkıda bulunması gerekir.
Mersin genel karakter olarak kıyı boyunca uzanan bir kent. Maalesef o uzanmanın sonunu da bir türlü bulamıyoruz. Batıya doğru gittiğimizde yerleşik olarak Çeşmeli diyoruz ama sonra Erdemli filan devam ediyor… Bunların hepsi yolculuk doğuruyor. Yani çok fazla düşünmeden doğu batı ekseninde bir toplu tayıma eksenine ihtiyacımız var. Bu metromudur, monoray mıdır, metrobüs müdür tartışılır. Ama yüksek konforlu, daha hızlı ve uygun ulaşım sağlayan bir model hayata geçmelidir. Kamusal anlamda toplu taşımanın Mersin’de hayata geçmesi gerekir. Hatta bu iş Tarsus’a kadar götürülmelidir.
Ayrıca TCDD’nin Mersin-Adana arası hızlı tren projesi de oldukça anlamlıdır. Zira iki il arasında yüzlerce insan iş yolculukları yapmakta. Bu nedenle hızlı tren projesi devreye girdiğinde trafiğe etkisi hemen hissedilecektir. Tüm mesele bütün bu yapılan yatırımların birbiri ile entegre olması, birbirini desteklemesi lazım. Birbirine aktarma olanaklarının olması lazım. O anlamda da büyükşehir belediyesinin seçtiği güzergah oldukça doğru. Birinci etap olarak mutlaka Tren Garı ile Mezitli arasında bir toplu taşıma sisteminin çalışması lazım.
Ayrıca; kent merkezlerine özel araç yolculuklarını güçleştirmemiz gerekiyor. Çünkü özel araç sahipliliği ile yolculukların sürdürülebilir bir tarafı yok.
OKULLARA, HASTANELERE ERİŞİM GÜÇLEŞİYOR
SORU: Mersin’de bazı kaymakamlıklar, okullar, Şehir Hastanesi gibi kamusal hizmet alanları kentin dışındayken, Karayolları Bölge Müdürlüğü, TEDAŞ, MESKİ makine ikmal birimleri kentin ortasında kalmış durumda. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Y. GÜNDÜZ: okul, hastane, kaymakamlık gibi kamusal hizmet birimlerini şehir dışına taşınması erişimi güçleştiriyor. Kaymakamlıklar, hastaneler şehrin ortasında kalmalı. Özel araç sahipliği ile bu alanlara erişimin sağlanması ve sürdürülebilir olması orta ve uzun vadede mümkün değil. Bunun yerine kamu otoritesi olarak bir hizmet sunmanız lazım ki bu da kaliteli bir toplu taşımadan geçer. Tahsisli otobüs yollarından metroya kadar, ana omurgada çalışacak bir sisteme ihtiyaç var. Ama Mersiniler biraz sabretmeli çünkü üzerinde yoğun tartışma yapmadığımız, kentin gerek bilimsel ve teknik ortamlarında gerekse de planlama sektöründe yeterince içselleştirilmeyen veya hak ettiği süreci tanımadığımız süreçlerde üretilen projeler bize faydadan çok zarar getirir. Dolayısıyla ileride maddi manevi farklı bedeller ortaya çıkarmaması adına sabırla bekleyip, bilimsel ve teknik gerekleri ne ise bu doğrultuda yapılmasın sağlamalıyız. Mersinliler sabırlı olsunlar bence çünkü bu yola girildi. Bu yolun sonunda mutlaka bir toplu taşıma sistemi devreye girmek zorunda olacak.
“KENTSEL DÖNÜŞÜMDEN ÖNCE ZİHİNSEL DÖNÜŞÜME İHTİYAÇ VAR”
SORU: Şehir planlama alanında Mersin gündeminin en önemli konusu kentsel dönüşümdür. Siz bu çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Neler yapılmalı?
Y. GÜNDÜZ: Ülkemizde kentsel dönüşümün ilk örneklerine sahne olmaması nedeniyle Mersin’i şanslı görüyorum. Çünkü mekansal dönüşümde fetişizm içinde koşan bir anlayışımız var. Yani sanki daha niteliksiz mekanlar, yüksek katlı, içinde havuzu, nizamiyesi olan konut sitelerine dönüştürüldüğünde tüm sorunları çözecekmiş gibi algılanıyor. Temel problem bu! Kentsel dönüşümden önce zihinsel dönüşüme ihtiyacımız var.
Tabiî ki Mersin’de kentsel altyapının iyileştirilmesi, sosyal donatı alanlarının arttırılması gerekiyor. Ama ‘Kentsel rantı daha yüksek mekanlar yaratalım’ dediğimiz zaman gerçekten sorunu çözmüyor, kentin mevcut problemlerine yenilerini ekliyoruz.
Altyapı olanaklarımız, donatı alanlarımız, parklarımız yetersiz, yollarımız dar. Eğer yapacağımız dönüşüm projeleri bu olanakları arttırmak niyetiyle üretilirse amenna. Burada biraz kamu idarelerinin devreye girip bazı mali bedellere katkı sunması gerekir. Yoksa müteahhit mantığıyla kar-zarar hesabı yapılması kaçınılmaz olur.o zamanda sorunu çözememiş, boyalı bir mekan yaratmış oluruz. Mekansal fetişizmin peşinde koşmamalıyız. İstanbul bu olumsuz uygulamaların en büyük örneklerine sahiplik yapmaktadır.
Kentsel dönüşüm projelerinin öncelikle bütünlüklü planlarda ele alınması lazım. Kentten izole alanların kentsel dönüşüm alanı ilan edilmesiyle sorun çözüme kavuşmaz. Kentsel dönüşüm alanları öncelikle Nazım İmar Planları’nda ele alınmalı, ciddi stratejiler geliştirilerek, uygulama planlarının yapılması gerekiyor.
Özellikle Akdeniz ilçesinin dönüşümde öncelikli olarak öne çıktığını görüyoruz. Çünkü burada sağlıksız, gecekondulaşma tipi oluşumların olduğu, sanayi alanlarının ortasında kaldığı bir yaşam sürüyor.
“HERŞEYİN TEMELİNDE İNŞAAT VAR, ÜRETİM OLMALI”
Ama şu bir gerçek ki ne yazık ki çok fazla inşaat, yapısal, mekansal değişiklik konuşuyoruz. Sürekli konut üretmeye devam ediyoruz. Herkesin arsasını imarlı arsa yapma çabası var.
Yani her şeyin temelinde bir inşaat sektörü var ki bunun uzun vadede sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. Oysa üretime dayalı sektörler temel alınmalı ki Mersin kentsel dönüşüm gibi vahşi uygulamalara sahne olmamasını, üretimden aldığı güce borçlu. Halen tüm her şeye rağmen Mersin, başta tarımsal üretim olmak üzere sanayi, liman ve lojistik sektöründe etkin olması nedeniyle inşaat sektörünü tutulabilmiş bir kent. Fakat sürekli büyüyen kentler şantiyeye dönüşmüş durumda. Üretime dayalı olmalıyız. Mersin’in de bu açıdan hala ciddi bir üretim özellikle de tarımsal üretim potansiyeli olması umut verici. Bu kentin mevcut nüfusu nedir ve bu nüfusu abzorbe edecek imarlı ilanlar üretilmiş midir? Bunun hesabını yapmalıyız. Konut sayısı ile nüfusu karşılaştırıyor muyuz? Özellikle bölgemizde Mersin ve Antalya’da kişi başına düşün konut sayısının çok fazla olduğu bir gerçek.
YÜKSEK DUVARLARLA ÇEVRİLİ SİTELERE HAPSOLUYORUZ!
SORU: Yaşam alanlarımızı belirlerken, örneğin ev alırken şehrin hatta o mahallenin bir parçası, bir bütüne ait olduğumuz unutup, bencilce sadece kendi ihtiyaçlarımızı düşünüyoruz. Bu bizi nereye götürüyor?
Y. GÜNDÜZ: Mersin’de bunu çok net olarak gözlemleyebiliriz. Özellikle kalbur üstü, gelir seviyesi yüksek vatandaşların tercih ettiği bölgelere baktığımızda toplumdan veya kentin gerçeklerinden izole, nizamiyesi olan, yüksek duvarlarla çevrili ve içerisinde her türlü sosyal imkanların karşılandığı sitelerde yaşama kültürü yayılıyor. Bu kentte ortak yaşama kültürünün gelişmesi açısından ciddi bir sıkıntı. Mersin bahçeli, limon ağaçları ile dolu evleri ile anılırdı şimdi sokak kültürünü yok ediyoruz. İnsanlar çocuğunu sitenin dışında kamusal bir mekana örneğin parka götürmekte imtina ediyorlar. Bir esnaf ile temas ortadan kalkıyor. Belli alanlarda yaşamlarını idame ettiren insanlara dönüşüyoruz. Bu durum ileride sosyal anlamda ciddi problemlere yol açabilecek bir gelişme biçimi. Ne yapılabilir? Bu durum sadece mekansal planlama ile ele alınabilecek bir konu değil. Kentlerde öncelikle güvenlik ortamının mutlaka sağlanması lazım. İnsanlar kendilerini kamusal mekanlarda güvende hissetmeli ki kentdaş olabilsinler.