Mersin’in hafızası olan tarihi Mersin Evleri sesiz sedasız çürüyerek yok olurken Kent Tarihçisi Mustafa Erim, özellikle Büyükşehir Belediyesi ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nü bu yapılar için bir an önce harekete geçmeye çağırdı.
Mehmet Nabi Batuk
Mersin’in tarihi evleri ilgisizlik, mirasçı sayısının çokluğu nedeniyle restore edilerek yaşama kazandırılması nedeniyle sessiz sedasız yok oluyor.
Kent merkezinde özellikle Akdeniz ilçesinde sayıları 200’e kadar düştüğü söylenen tarihi Mersin Evleri’nin önemini ve korunması için yapılabilecek çalışmaları gazetemize anlatan Tarihi Mersin Evleri’ni Koruma Platformu üyesi ve kent tarihçisi Mustafa Erim, yerel yönetimleri, Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ile birlikte bir an önce harekete geçmeye çağırdı.
“EVLERİN BİRÇOĞU YAKILIP YERİNE OTOPARK YAPILDI”
Mersin Evleri’ni Koruma Platformu ile 2013 yılında bölgedeki tarihi yapılar üzerine araştırmalar ve incelemeler yaptıklarını anımsatan Mustafa Erim, o dönem ki tespitlerine göre kent merkezinde 200 tane Mersin Evi’nin kaldığını belirtti.
Günümüzde tarihi Mersin Evleri’nin sayısının yarı yarıya azaldığını düşündüklerini ifade eden Erim, “Bu evlerin yeniden incelenmesi gerekiyor. Çünkü bazı evlerin yıkılarak otoparka çevrildiğini biliyoruz. Bazı evler ise yeni yapılacak inşaatlar için tahrip edildi. Ancak şunu bilmek gerekiyor;bu yapılar yok edilerek, kent merkezi canlandırılamaz. Tam tersine bu yapıları kent hayatına kazandırarak başarılı olabilirsiniz. Yani Mersin Kent Merkezi’nin ekonomik ve kültürel olarak canlanması için bu yapıların yeniden hayata katılması sağlanmalıdır. Bugün kent merkezinde yaşanan karmaşa, ekonomik hayatın durgunlaşması kentin bizden aldığı intikamdır. Siz şehrin merkezindeki varoluşunun temeli olan yapıları tahrip ederseniz, şehrin merkezi asla ekonomik anlamda size bunun karşılığını vermeyecektir. Tabiri caizse intikamını alacaktır. Bize düşen; bize miras kalan bu tarihi yapıları restore ederek kent hayatına kazandırmaktır” dedi.
“MERSİN, KÖYDEN BİR TİCARET BAŞKENTİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR”
Mersin Evleri’nin, kimsenin önemsemediği ve kaderine terk edilen yapılar olduğunu söyleyen Erim, ancak sahip olduğu özellikleri ile hem şehir için hem de ülke için çok önemli bir yeri olduğunu belirterek, “Mersin kent merkezi; 170 yıllık tarihi olan bir yerdir. 1830’larda bin nüfuslu bir köy, 1864 yılında 2 bin 600 nüfuslu bir kaza, 1881 yılında da Osmanlı idari sistemi içerisinde bir sancak olmuştur. Bugünkü değimiyle bir vilayet olmuştur. Daha sonra Mersin inanılmaz bir hızla gelişmiştir. 1800’lü yılların sonuna doğru Mersin köyden ticaretin başkenti haline dönüşen bir şehir haline geldi. O dönemlerde Mersin 12 ülkenin konsolosluk açtığı bir kent iken bugün Türkiye’de 12 ülkenin konsolosluk açtığı tek şehir İstanbul’dur.
“OSMANLI ÇÖKERKEN MERSİN GELİŞEN BİR KENTTİ”
Yapı sitili olarak daha çok Akdeniz mimarisinin etkilerini gördüğümüz Mersin Evleri, Osmanlı kentlerinde daha çok ahşap yapılar ve dar sokaklar egemen olurken, kendi içinde farklılıklar gösterir. Osmanlı Devleti çökerken Mersin gelişen bir kentti. Örneğin; Tanzimat Dönemi ile birlikte Mersin yıldızı parlayan liman kentlerinin içerisinde yer aldı.
Akdeniz mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan bir kent olarak ortaya çıkan Mersin, Uray Caddesi etrafında tüccar evleri dediğimiz altında dükkân, üstünde de taş yapılardan oluşan mekânlardan oluşmaktadır. Kentin biraz daha kenarlarında ‘Bug’ dediğimiz kamu işlerinin yapıldığı binalar vardı. Mersin çok genç bir kent olduğu için sahip olduğu yapılar, camiler, resmi ve askeri binalar oldukça sınırlıdır. Kentte az olan bu yapıların şehrin hafızası için mutlaka korunması gerekiyor. Bir Osmanlı eseri olarak elimizde sadece eski cami, hükümet konağı, lise ve halk evi vardır. Eski Cami’nin ardından Mahrimi Camisi (Yeni Cami), Müftü Camisi, Tahtalı Cami ve Müftü Köprüsü (Efrenk Köprüsü) gibi mimari yapıtlar gelmektedir. Bu yapılaşma aşağı yukarı 1980’lere kadar kendisini korumuş ve direnmiştir” ifadelerini kullandı.
“HER YOL, HER SOKAK DENİZE ÇIKARDI”
Mersin’in tarihi yapılarının korunamamasının en büyük nedenlerinden bir tanesinin 1974 yıllında Şevki Vanlı tarafından hazırlanan Koruma İmar Planı’na uyulmaması olduğunu belirten Erim, “Koruma amaçlı imar planı bir kentin hafızasının nasıl korunacağı ve geçmişten günümüze taşınan bu yapıların dışarıdan nüfus ve imar hareketleriyle bir baskı altında kalmaması için onlarla ilgili olarak belirlenen ilkeleri kapsar. Ancak bu planların hiçbirisine uyulmadı. Sonuç olarak da Mersin bu geleneksel evlerini kaybetmeye başladı” şeklinde konuştu.
Kentteki apartman yapılaşmasının Mersin’in bütün geleneksel değerlerini yok ettiğini de ifade eden Erim, Büyükşehir, ilçe belediyeler ve idare amirlerinin bu tarihi yapılara sahip çıkmaması sonucu Mersin’in geleneksel tüm unsurlarını, bütün tarihi hafızasını kaybeden bir kent olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ifade etti.
“BÜYÜKŞEHİR TAHRİBATTAN BAŞKA BİRŞEY YAPMIYOR”
Ankara’nın Hamamönü ve Eskişehir Odunpazarı tarihi bölgelerinin Mersin ile aynı kaderi paylaştığını ifade eden Erim, ancak o bölgelerde yerel yöneticilerin hassasiyet gösterdiğini ifade ederek Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yardımıyla tarihi yapıların kentte kazandırıldığını söyledi. Mersin’de tarihi yapıların restore edilmediğini savunan Erim, “Şehirler, şehirliler kendi hafızalarını korur. Bugün Eskişehir Odun Pazarı’na baktığımızda 2005 yılına kadar bir çöküntü bölgesi olan o bölgenin yerel yönetimlerin el atması ile nasıl ayağa kaldırıldığını herkes biliyor. O tarihi alanların restore edilmesinde hem yerel belediyelerin hem de Kültür Bakanlığının hassasiyetinin ciddi bir payı vardır. Odunpazarı örneğini çeşitli örneklerle çoğaltabiliriz. Safranbolu ilçesi Mersin’den daha büyük bir tarihi yapılaşması olan bir bölge değildi. Beypazarı, Ankara’nın Hamamönü bölgeleri 10 yıl önceye kadar hep çöküntü alanlarıydı. Bu çöküntü kaderini; şehirliler ve şehre sahip çıkan insanlar değiştirdi. Aslında Mersin’in geçmişten gelen bu tarihi ve kültürel mirasını geleceğe taşıyabilmesi için artık kentimizin sakinlerinin ve sevdalılarının bu işi takip etmesi gerekiyor. Çünkü Büyükşehir Belediye yönetimlerinin; bu yapıların korunması ile ilgili en ufak bir çabalarının olmadığının şahitlerindenim. Geçmişte Macit Özcan, günümüzde ise Burhanettin Kocamaz, 3 yıl geçmesine rağmen şuana kadar şehir merkezinde ki bu tarihi evler ile ilgili tek bir proje yaptırmadı, tek bir yapının restore edilmesine katkı sunmadı” dedi.
“İLK OLARAK BU ACININ FARKINDA OLAN BİR KESİM GEREKİR”
Tarsus Evlerinin bir bölümünün kurtarılmasında ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın büyük katkıları olduğunu ifade eden Mustafa Erim, Tarihi Mersin Evleri’nin de, bakanlık ile yapılacak ortak bir çalışma ile kurtarılabileceğini ve kente kazandırılabileceğini kaydetti. Şehirlerin kültürlerini tarihi mekânlar üzerinden gelecek kuşaklara aktardığını sözlerine ekleyen Erim şöyle konuştu: “Önce bunu isteyecek ve yapacak bir iradenin olması lazım. Bu yapıların kaybedilmesinden ızdırap duyan, bu acının farkında olan bir kesimin oluşması lazım. Mersin evlerinin bizatihi kendisi yapı sitili olarak bize geçmişte bu şehirde yaşayan insanların hem yaşam biçimlerinden, hem bu evlerle ilgili geçmişten getirilen kültürün bize iletilmesinden tutunda her konuda bilgi verebilecek mekanlardır. Ve şehirler kültürlerini bu mekânlar üzerinden gelecek kuşaklara taşırlar.”
“YEREL YÖNETİMLERE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR”
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu konu ile ilgili yaptığı bazı çalışmalar olduğunu da dile getiren Kent Tarihçisi Mustafa Erim, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü: “Türkiye’de koruma kurulları var. Eski evler onarılmadan önce mutlaka projesinin çizilmesi gerekiyor. Röle ve restorasyon projesi dediğimiz bu projele, Koruma Bölge Kurulu’na götürülüyor ve izin alınıyor. Babanızdan kalan bir mekanda dahi proje hazırlamadan ve onay almadan restorasyon yapamazsınız. Burada yerel yönetimlere düşen görev; kentin tarihi olan bu yapıların kaderini kişilere bırakmamasıdır. Yerel yönetimler bu yapılar projelendirerek ve merkezi hükümetlerde destek vererek ayağa kaldırılması sağlanabilir.
Bu mekânları işlevlendirdiğiniz zaman orada yeniden bir hayatın oluştuğunu ve insanların o merkezlerde toplandığını, betondan alışveriş merkezlerine tıkılan insanların yeniden şehri nasıl keşfettiğini göreceksiniz.”