Hediye Eroğlu/Mehmet Nabi Batuk
Mersin Kent Konseyi Başkanı Yasmina Lokmanoğlu, Mercan TV’de yayınlanan gazeteci Hediye Eroğlu’nun hazırlayıp sunduğu arka Plan Programı’na konuk oldu. Eroğlu’nun sorularını yanıtlayan Lokmanoğlu, konseyin çalışmalarını anlatarak, kentin çözüm bekleyen sorunlarına ilişkin de önemli açıklamalarda bulundu.
“KENT KONSEYLERİ DANIŞMANLIK HİZMETİ SUNAR”
SORU: Aktif yapısı ile öne çıkan Mersin Kent Konseyi ne tür çalışmalara imza atmaktadır?
Y. LOKMANOĞLU: Toplumun bazı kesimleri Kent Konseyi’nin ne olduğunu anlamıyor. ‘Zaten Belediye Meclisleri var, bu konsey de nereden çıktı’ diyorlar. Birleşmiş Milletler 1992 yılında kentlerin hava kirliliğini, küresel ısınmayı, tarımsal sorunlar gibi problemlerden yola çıkarak tüm üye ülkelerinde kent konseyleri kurulmasını talep etti. Kent Konseylerinin Türkiye’de oturması ise 2014 yılını buldu. Çünkü seçilen Kent Konseyleri kendini, belediye meclis üyeleri ve belediye başkanı zannetti. Hâlbuki kent konseyleri danışma kurullarıdır. Yerelin nabzını tutar, kendilerine gelen kurumlara da danışmanlık hizmeti sunar. Eğer bir kentte bir sorun yaşanırsa kent konseyi o sorun ile ilgili kurumları bir araya getirerek sorunların çözümüne yardımcı olur. Merkezi hükümet ile yerel yönetimlerle çalışır. Halk ile yerel yönetimleri bir araya getirir.
Tüzel bir kişiliği yoktur ve tüzel bir grup değildir. Olmaması da iyidir çünkü rahat hareket etme imkanı sunar. Konseyler zaman zaman çatı görevi üstlenir, şehrin nabzını ve isteklerini ve kentlilerin yaşam biçimini diğer kurullara iletir.
Mersin Kent Konseyi’nin şuanda paydaş sayısı 300’e yakındır. Konseyimizde büyük bir oda grubu var. Mersin’de ne kadar oda varsa neredeyse tamamı üye oldu diyebiliriz. Son olarak da Lionslar ve Rotary Kulüpleri üye olmaya başladı.
“EN ÖNEMLİ GÜNDEM MADDEMİZ ÇEVRE”
SORU: Mersin Kent Konseyi’nin en önemli gündem maddeleri nelerdir?
Y. LOKMANOĞLU: Bizim en önemli gündem maddemiz şuanda çevredir. Takdir edersiniz ki ülkemizde artık çevremizi; özellikle son 10 yılda çıkan kanunlarla korumak çok zor oluyor. Bizim yaşam biçimimize uymayan şeyleri bize dayatabiliyorlar.
Çevre konusunda yaptığımız çalışmalar ne yazıkki çok yavaş ilerliyor. Çünkü işin içine yazışmalar, bürokrasi giriyor. Örneğin hava kirliliğine ilişkin bir toplantı yapıyor ve kentte havayı ölçen bir tane alet olduğunu öğreniyoruz. Bu sayının arttırılması için ilgili makamlarla iletişime geçiyor, koynu takip ediyor, cevap istiyoruz. Ancak bu defa ilgili kurum/kuruluş ‘alacağız, yapacağız’ diyerek zaman geçiriyor. Yani bu işleri iş bıkmadan usanmadan, hafızanızı da kaybetmeden sürdürmeniz gerekiyor. 4 alet alıp da havanın kirlenip kirlenmediğini ölçmek çok da zor bir şey değil ama Bu verilerin çıkmasını istemeyenler var. Ama biz bu kentte önümüzü nasıl göreceğiz?
ÇOCUKLAR SPORLA BULUŞUYOR
İkinci konumuz çocuktur. Çünkü çocuklar bizim geleceğimiz, her şeyimizdir. Mutlu bir toplum istiyorsak çocukların gelişimini sağlıklı bir şekilde sağlamak zorundayız. Konsey olarak, ‘3 okul için 3 proje’ kampanyası başlattık. Büyükşehir Spor Şube Müdürlüğü, Gençlik Spor İl Müdürlüğü ile birlikte dezavantajlı mahallelerdeki dördüncü sınıf öğrencilerine spor ve takım ruhunu aşılamak için; yüzme, atletizm, hentbol gibi aylık kurslar açtık. Şimdi bunu Roman vatandaşlarımızla yapmak istiyoruz. Bu çalışmaları sürdürülebilir kılmak ve destek alabilmek için ülke genelinden destek almaya çalışıyor, bağışlar topluyoruz.
Yine Sarıkeçili Yörüklere ilişkin bir projemiz var. Yörük çocukları sömestr tatilinde bir hafta Mersin merkeze getiriyor, sportif aktivitelere katılmalarını sağlıyoruz.
“YAŞLILAR VE ENGELLİLER İÇİN KENTİ YENİDEN İNŞA ETMEK GEREKİYOR”
Üçüncü konumuz ise yaşlı vatandaşlardır. Yaşlı vatandaşlarımız ile ilgili çalışmalarımızda çok yavaş ilerliyoruz. Çünkü sonuçta engelliler ve yaşlılar için kentte rahat gezebilecekleri, rahatça kendilerini ifade edebilecekleri bir organizma yoktur. Yolların yaşlılar ve engellilere göre düzenlenmesi çok yavaş oluyor. Çünkü bu düzenlemeler çok pahallı bütçeler istiyor. Bir şehri adeta yeniden planlayıp kurman gerekiyor. Ancak bunu da engelli meclisimizde yaşlı komisyonumuzda takip etmeye çalışıyoruz. Yaşlı dostu kent olabilmek için Büyükşehir Belediyesi ile birlikte bir başvuru yaptık. Şuanda bunun sonuçlanmasını bekliyoruz.
“UNESCO İÇİN ADAY ADAYLIĞI İLE YETİNİP YAN GELİP YATMIŞIZ”
Ayrıca kültürel çalışmalar yapıyoruz. Mersin’de; UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne giren Kızkalesi, Alahan Manastırı, Mahmure Kalesi, Sen Paul Kuyusu gibi alanların asil listeye alınması için yoğun çalışmalar yürütüyoruz. Sırf bu işle ilgili komisyonumuzun başkanı iki haftada bir Ankara’ya gidiyor. Maalesef bu yapılar UNESCO’ya aday adayı olduktan devamında yapılması gereken çalışmalar yapılmamış. Biz bu çalışmalara 2000’li yıllarda başlamışız. O tarihlerde gerekli çalışmalar yapılsaydı şuanda Mersin’in iki bölgesi UNESCO’ya direk aday olacaktı. Ama bizimkiler ‘aday adayı ilan edildik’ diye yan gelip yan yatınca ve işleri takip etmeyince şuanda bir sürü kent ile yarışmak durumunda kalıyoruz. Türkiye’den UNESCO’ya çok fazla başvuru yapılması nedeniyle bakanlık her yıl sadece bir başvuruyu destekliyor çünkü maliyeti çok yüksek.
“GASTRONOMİ TURİZMİ İÇİN TARIM HARİTASI ÇIKARILACAK”
Kentimizdeki tarım alanlarında coğrafi işaretlemeleri yapmamız gerekiyor. Şuanda bir tarım haritası çıkarmak için mücadele ediyoruz. Gastronomi alanında ihtiyaç envanterimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Gastronomi alanındaki eksilerimiz ve artılarımızı görmek istiyoruz. Tarsus’ta bu çalışmalara başladık. Ön çalışmalarımız tamamlandıktan sonra Gazi Üniversitesi ile Tarsus’a yönelik bir proje başlatacağız. Orada yerelde önemli olan gastronomi zenginliğimizi turizm ile birleştireceğiz.
Küçük esnafı daha çok bu konuda desteklemeye çalışıyoruz. Fark ederseniz ki en güzel tatları bin kişilik lokantada yiyemezsiniz. Ama yerel mutfaklardaki güzel bir tadı elde etmeniz daha kolay. Farkımızı ortaya koymalıyız. Yoksa hep beraber marketlere gidelim dünyadaki herkes ile aynı malzemeleri alalım hepimiz aynı şeyleri yapalım.
“MERSİN’İN ANA OMURGASI TARIMDIR”
SORU: Tarım sektörünün Mersin için önemi nedir? Ve bu kadar büyük çevre sorunları ve tehditleri ile tarımın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Y. LOKMANOĞLU: Mersin’in ana omurgası tarımdır. İstatistiklere baktığımızda kentin yüzde 65’inin tarım ile geçindiğini söyleyebiliriz. Bana göre kentin dolaylı ve dolaysız olarak yüzde 80’ni tarım ile geçiniyor. Mersin’de dört mevsim ürün alabiliyorsunuz. Ayrıca ülkedeki ürün çeşitliliğinin yüzde 80’nine sahibiz. Bu çeşitliliğe sahibiz ama biz ne yapıyoruz o önemlidir. Bilinçsiz sanayi alanları oluşturarak tarım alanlarının zarar görmesine neden oluyoruz.
Diğer tarafından dünya iklim değişikliği ile mücadele ediyor. Bunun için bizim yorulmadan bıkmadan çalışmamız gerekiyor. Kentin doğusundaki tarım alanlarını eski verimli haline tekrar getirebilir misiniz? Mümkün değil! Bazen Kazanlı’ya gittiğimde gözlerimi kapatıp, bölgenin eski halini düşünüp, ‘Burası ne kadar güzel bir yermiş’ diye iç geçiriyorum. Şuan Mersin’de o güzelliği sadece Alata’da görüyorsunuz. Mersin sahillerindeki meşhur kum zambaklarını, çocukluğumuzun kentini yitirdik…
Mersin kıyılarının bugün bu durumda olmasının en büyük nedeni ise kentin Kıyı Master Planı’nın olmaması. Kıyı Master Planımız olsaydı bugün çimento fabrikaları bizim sahillerimizde kurulamazdı. Nükleer Reaktörlere izin alınamayacaktı.
“MERSİN’DE EGOİZİM ÇOK”
Mersin’deki tüm kurumlar adeta bir dolma yemeği gibidir. Kimimiz patlıcan, kimimiz biber. Ama sonuçta birimiz az ya da diğerimiz çok pişerse ya da birimiz bozulursa hepimiz bozuluruz. Bir kentin doğasını ve ekolojisini ancak birlik olarak koruyabiliriz. Bunun yüzlerce örneği var. Ama Mersin’de egoizm çok. Geçenlerde Mersin Kışlası ile ilgili bir açıklama yaptık.
Ama eleştirildik, ‘Şu böyle olmalıydı, bu böyle olmalıydı’ diyenler oldu. Acaba dedim biz bu arkadaşımızı açıklamaya davet etmeyi mi unuttuk? Bunun gibi hep bir ego ile karşı karşıya kalıyoruz. Herkes Mersin’i herkesten daha iyi biliyor. Bu kentte TMMOB, Makine Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları Odası var. Bu meslek odalarındaki uzmanlarımız bu konuları bizden daha iyi biliyorlar ve Kent Konseyi’ni bilgilendiriyorlar. Çünkü bunun için yetiştirildiler. Biz her şeyi bilemeyiz. Önce kent olarak bunu öğrenmemiz gerekiyor.
“BİR BAŞARISIZLIK ÖYKÜSÜ OLARAK BİZİ ALACAKLAR DÜNYADA ÖRNEK OLARAK SUNACAKLAR”
Her şey ben değil bizdir. Bunu öğrenebildiğimiz zamanda tüm sorunları halledeceğiz. Bazen Nereden geldiğimizi de unutuyoruz. Ben hiçbir Mersinliyi suçlayamıyorum çünkü kent olarak çok hızlı göç alıyoruz. Bir aile gidiyor, başka bir aile geliyor. Kentin kuruluşundan beri var olan ailelerin oranı bugün yüzde 3’lerde kaldı. Bu kalan kesim de kentin hafızası olamıyor. Bu gidişle; Dünyanın en güzel kentini nasıl bitirdiler diye bir başarısızlık öyküsü olarak bizi dünyada örnek olarak sunacaklar.
“MERSİN’DE YEŞİL ALAN BIRAKMADILAR”
SORU: Bu anlamda son olarak kentin en değerli bölgesindeki kışla arazisi ve Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’nun imara açılması ile ilgili çalışmalara yönelikte bir başarısızlık örneği mi yaşanıyor?
Y. LOKMANOĞLU: Mersin’de mezarlık dışında hiçbir yerde yeşil alan bırakmadılar. Deniz ile bağımız kesildi. Sıra son yeşil alan olan kışla alanına geldi. Müftü Deresinin karşısında denizden doldurulmuş ordu evi, güzelim bir fener ve vakıf tesisi ve Tevfik Sırrı Gür Stadyum’u bulunuyor. Burası artık kentin merkezidir.
Bir şekilde OYAK’a geçen bu alana yönelik yapılaşma teşebbüsleri hiçbir zaman başarıya ulaşamamış. 30 yıl boyunca buranın imara açılmaması için uğraşıldı. Bugün de bu değerli araziye beş yıldızlı otel, AVM yapmak istiyorlar. Bunun içinde araziyi SİT alanı statüsünden çıkarmak istiyorlar. Bu amaçlarına da ulaştılar. Ankara’da başkanlığını Ömer Arısoy isimli bir bürokratın yaptığı 15 kişiden oluşan bir üst kurul, kışla arazisinin ana değer olmadığını belirtip, sit alanından çıkarılması kararını aldı.
Mersin’in yeni AVM’lere ve otellere ihtiyacı yok. Zaten iki tane büyük AVM’si, iki büyük oteli var. Küçük butik otellerin desteklenmesi gerekiyor.
Yeni imar alanlarına ihtiyacımız yok! Eski imar alanlarını tekrar elden geçirsek ve yeniden hayata kazandırsak daha doğru olmaz mı?
Parklar, yeşil alanlar yani rekreasyon alanları kentin ve kentlinin gelir seviyesi ne olursa olsun ortak kullandığı onların birbirlerine entegre olduğu alanlardır. Onun içinde biz diyoruz ki bu alanı Mersin’e rekreasyon alanı olarak büyük bir tablo olarak kazandıralım. Kent için stratejik önem ve önceliği olan kışla alanının doğal sit alanı ve Efrenk Öadisi içersinde bir bütün olarak rekreatif olarak düzenlenmesi gerekiyor. Bu düzenleme bütüncül olarak yapılmalı; Tevfik Sırrı Gür Stadyumu, açık futbol sahaları, kapalı salonları, vakıf tesisi, ordu evi ve Atatürk Parkı’nı da kapsamalıdır.
Mersinliler, ‘Ben’ değil, ‘biz’ demeli. Bu alan bizim için neden önemli hep beraber düşünelim.