Türkiye’nin organik tarımda ciddi bir potansiyeli bulunmasına rağmen ihracatta bunu fırsata çeviremediğine dikkat çeken Hekimoğlu, “Dünyadaki talep ise organik ürünler üzerinde yoğunlaşıyor. Bunu Berlin Fuarı ve hal ziyaretlerimizde bir kez daha tespit ettik” dedi.
Bugün AB ülkeleri ve Amerika’nın dünyanın organik ürün pazarını besleyen önemli oyuncular arasında yer aldığını kaydeden Hekimoğlu, Türkiye’nin de organik ürünlerin üretimi yanında paketlenmesi, markalaşması, tüketiciye ulaşmasına kadarki tüm süreçlerde daha yoğun çalışması gerektiğine dikkat çekti.
Dünya genelinde organik ürün tüketiminin hızla arttığını vurgulayan Hekimoğlu, “Yalnızca Almanya’nın organik tarım ürünleri ithalatı 10 milyar doları aştı. Almanya gibi organik tarımda söz sahibi ülkeler tarım 3.0’a ulaşmışken biz Türkiye’de organik tarımda 1.0’ı yerleştirmeye çalışıyoruz” dedi. Almanya’da tüketicilerin yaşam biçimleri, sosyal statüleri ve beklentileri doğrultusunda ürünler hazırladığına değinen Hekimoğlu şöyle konuştu:
“Yurtdışında tüketici talepleri göz önünde bulundurularak yeni organik mamuller piyasaya sürülüyor. Tüketicinin çantasında gezdirebileceği, kolay taşıyabileceği kolay tüketilebilir formlar yapılıyor. Ayıklama ve pişirme gibi aşamalar ortadan kaldırılarak ürünün doğrudan tüketilmesine imkan tanıyan paketlenmiş sebze, meyve kuruları, kuru yemişler, yağlı tohumlar ya da tahıllar satılıyor. Bu sayede tüketicinin ürünü hazırlarken yaşadığı zaman kaybının da önüne geçiliyor. Avrupalı üreticiler bu ihtiyacı görerek ürünleri cips, enerji barları gibi paketi açtığınızda tüketilebilir formda, son ürün halinde tüketiciye sunuyor.”
ENDÜSTRİYEL NİŞASTAYA TEPKİ BÜYÜK
Organik sektörünün endüstriyel nişasta şekerine karşı çok ciddi tepki verdiğine de dikkat çeken Enis Hekimoğlu, tespitlerini şöyle anlattı:
“Bu nedenle tatlı ihtiyacını karşılamak adına çok keyifli alternatif ürünler üretilmiş. Örneğin bizden incir alıyorlar ama onu asla sadece incir olarak satmıyorlar. İncir ile hazırlanmış, miktar olarak küçük ancak besin değeri oldukça yüksek, çantada taşınır ürünlere dönüştürüyorlar. Sektör, tüketim alışkanlıkları doğrultusunda kendini hızla nihai ürünü oluşturmaya odaklamış. Organik ürünler lezzet, güvenirlilik ve yüksek besin değeri ile gastronomi dünyasında da tüketici gözünde de değerli hale gelmiş.”
Karbon ayak izinin de önemsenen konuların başında geldiğine değinen Hekimoğlu, yarı mamul olarak ithal ettikleri ham maddeleri kendi ülkelerinde yüksek katma değerli ürünlere çevirip kendi markaları ile ihraç ettiklerini söyledi. Organik üretimde bilim ve teknolojiyi kullanarak kusursuz ürünlere ulaşıldığını kaydeden Hekimoğlu, Türkiye’nin ise en büyük sorunu tedarik zincirindeki eksik halkalarda yaşadığını anlattı. Üreticinin tüketiciye ulaşmada sıkıntı yaşadığını dile getiren Hekimoğlu, şöyle konuştu:
“Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel Üretim ve Geliştirme Müdürlüğü’nün organik üretim ile ilgili yeni oluşturduğu birim ise sorunların çözümü noktasında daha hızlı yol alabileceğimiz umudunu veriyor. Organik sektörüne Mersin ve Çukurova özelinde turunçgil meyveleri, muz, çilek, süt ve et ürünlerinde ciddi fırsatların bulunduğunu bilmeliyiz. Bu çerçevede üretici birlikleri, sivil toplum örgütleri ve bakanlığımıza bağlı araştırma enstitüleri ile beraber hazırlanacak araştırma ve eğitim destekleri ile Türkiye’nin bugün yaptığı 18 milyar dolar seviyesindeki tarım ihracatı kadar organik tarım ihracatı yapılmaması için hiçbir sebep yok.”
SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIMIN ANAHTARI; ORGANİK TARIM
Konuşmasının sonunda organik tarımın önemine de değinen Enis Hekimoğlu, bugün modern tarım olarak da adlandırılan konvansiyonel tarımla artan dünya nüfusunun doyurulması hedeflese de kullanılan yöntemlerin sağlığı tehdit ettiğini söyledi.
Konvansiyonel yöntemlerin toprağı verimsizleştiren klasik kimyevi gübreler ve ilaçların yeraltı sularına kadar işleyip eko sistemi olumsuz etkilediğini ve pek çok canlının ölümüne sebep olduğunu anlatan Hekimoğlu, şu bilgileri verdi:
“FAO’nun yayınladığı rapora göre son 50 yılda suni azotlu gübrelerin kullanımı artarken, dünyada tahıl gruplarının artışı yalnızca % 2 olmuştur. Yapılan araştırmalarda 21 vitamin ve mineral ögesinin organik ürünlerde daha bol olduğu, iklim değişikliklerini önlemede önemli rol aldığı, konvansiyonel tarıma göre % 45 daha az enerji kullanıldığı ve sera gazı yayılımını % 70 azaltabildiği belirlenmiştir. Organik tarım, konvansiyonele göre % 30 daha fazla iş gücü sağlamaktadır. 2014’te dünyada 172 ülkede 44 milyon hektar alanda 2,3 milyon organik üretici tarafından organik tarım gerçekleştirildiğini bildiren Hekimoğlu, bu yıl itibariyle de dünya organik tarım ticaretine konu olan değerin 80 milyar dolar olduğunu söyledi.
Organik tarımın sürdürülebilir kalkınma hedeflerine paralel yeniden şekillenen sürdürülebilir üretim ve tüketim anlayışı ile yeni bir döneme girdiğini ifade eden Hekimoğlu, bu dönemin organik 3.0 olarak adlandırıldığını açıkladı. Sürdürülebilir tarım ve kalkınma adına birçok ülke ve uluslararası kuruluşun organik tarımın yaygınlaştırılması, organik gıda pazarı ve ticaretinin teşviki için çalıştığını kaydeden Hekimoğlu, “Organik tarım tüm canlılara ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren yetiştiricilikte insana ve çevreye zararlı suni kimyevi gübrelerin tarım ilaçlarının kullanılmadığı bir tarım yöntemidir” dedi. (bülten)