UNESCO’un 2003 yılında kabul ettiği Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’ne Türkiye 2006 yılında taraf olmuştur. İşin pratiğine bakıldığında folklörümüz ne yazık ki hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Oysa tüm yörelerimizde olduğu gibi Mersin’in de önemli kültür varlığı olan folklörü, benzersizliğiyle biriciktir ve olgusal zenginliğimizin önemli bir parçasıdır. Her ne kadar bu alanda bir duyarsızlık kendisini gösterse de halk müziği açısından, Silifke’nin yerel müzik toplulukları bunları yaşatıp günümüze kadar ulaştırmayı bilmişlerdir. Tıpkı, Kaman ve Barak Abdallarının yüzlerce yıllık birikimlerini tek başlarına yaşatmayı bildikleri gibi.
Bildiğim kadarıyla Neşet Ertaş ile birlikte Çam Düdüğü ustası Hayri Dev, UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi ödülü alan isimler oldu. Kırşehir Abdallık geleneğinin son büyük ustası Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş’tan devraldığı büyük bir hazineyi bizlere kazandırarak 2012 yılında uçmağa vardı. Koca Usta, yani Hayri Dev ise üç telli curası ve çam düdüğüyle Denizli’den dünyaya uzanan bir güzelliği sürdürüyor. Usta, Masıt Gırığı denilen yerel ezgileri icrasındaki ustalığıyla tüm dünyanın beğenisini kazanmıştır. Bir de Niksarlı kaval ustası Yaşar Güç, Horlatmalı Kaval yapım ve icrası ile kültürel mirasın korunması kapsamına alınmıştır. Yerel nefesli çalgıların bu büyük üstadına uzun ömürler diliyorum.
Binlerce yıllık tarihiyle medeniyetler beşiği Anadolu’nun halk mirası bunlarla sınırlı mı? Elbette hayır. Para ve zaman gerektiren saha çalışmalarıyla yüzlerce, binlerce hazinemize ulaşabilir böylece gelecek nesillere miras bırakabiliriz. Kamunun tüm giderlerini karşıladığı ve kültür siyaseti üretmesini beklediği yerel yönetimler ve kültür müdürlüklerinden bir beklentim de yok ayrıca. Siyasetin liyakat dışı kafa kol ilişkileriyle yürütüldüğü bir toplumda bunları beklemek zaten abes olur. Peki, saha çalışması yaparak mahalli değerleri kayıt altına almak ve insan hazinemize kazandırmak kimlerin üzerine vazife olmalı.
Mersin’in son otuz yıllık tarihine bakacak olursak, kitapçılık, dergicilik ve tiyatro kulüpleri açarak üzerine düşen görevi yapan aydın insanlar tanıyorum. Onların, sınırlı kaynaklarıyla sofralarındaki ekmeğini azaltarak büyük değerler yaratma uğraşlarına tanığım. En nesnel medet umacağımız kesim yine halkımızın içinden çıkaracağı güzide insanlardır. Özellikle Mersin halk müziğinin derlenip yaşatılmasında kendisine çokça borçlu olduğumuz Musa Eroğlu’na şükranlarımızı sunarım. Ama yine de, yasal olarak bu işlere ayırdığı bir bütçesinin olmasına rağmen yerel yönetimler ne işe yarar demekten kendimi alıkoyamıyorum. Üstelik Türkiye’nin onca yetiştirdiği müzikologların var olmasına rağmen.
“Portakal Zeybeği” sadece bir başlık değil, Mersin’in benzersiz halk kültürü tarihini de gösteriyor bizlere. Silifkeli Kemani Hüseyin’in taş plak kaydından günümüze “Silifke Zeybeği” ile birlikte okunmalıdır.
Öyle ya…