Toparlanın kalıyoruz diye yola çıkıp Kültürhane’nin kapılarını açarken sadece birbirimizi tanıyor ve ortak bir meramı paylaşıyorduk. Öyle ince ince hesaplamadan giriştik hanemizi inşa etmeye. Ne kadar safmışız. Aslında o kullandığımız birinci çoğul şahıs ne kadar kalabalık ve sorumluluğumuz ne kadar da büyükmüş. Biz kolları sıvar sıvamaz, dört yandan omuz veren, destek sunan, maddi-manevi dayanışmasını binbir yöntemle gösteren o kadar çok dostumuz oldu, o kadar çok kişi kol kanat gerdi ki bize ve hanemize.
Bu kadar kalabalığı hanemize sığdırabileceğimizi tahmin bile edemezdik. Her gelen emeğini, aklını, umudunu sundu. Hem sayımız arttı, hem yüreğimiz büyüdü. Aklın umudunun imkanları günbegün daralırken memlekette, bizim umut irademiz kocaman bir hal almıştı hanemizde. Çünkü Kültürhane’ye her uğrayan aklı, deneyimi, kelamı, emeği, umudu ama en önemlisi tebessümü ile inancımıza inanç kattı. Bu katkı gün oldu çok lezzetli bir kek, cheesecake, kurabiye, sufle, hatta personel yemeği, gün oldu kitap, tablo, biblo hatta piyano.
"Bir gün denizlerin altındaydık, bir gün Himalayalar’ın zirvelerinde"
Servis yapan ne mühendisler, doktorlar, temizlik yapan ne doçentler, bulaşık yıkayan ne editörler gördük mesela. Gitarı, bağlaması olan onları kaptı geldi kulağımızın pasını sildi. Ne korolar, gruplar, solistler ezgileri ile moral verdi. O küçücük mekanda halay çektik, horon vurduk desek inanır mısınız ya da 12 kişilik koroyu ağırladığımızı? Kimi akşam bir şairin mısralarında dolanıyorduk, kimi zaman bir yazarın öykülerinde, bir karikatüristin çizgilerinde. Bol bol kıra gittik, zehirsiz evler kurduk, bağa bahçeye bostana kaçtık, ekmek mayaladık, pedal bastık. Bir gün denizlerin altındaydık, bir gün Himalayalar’ın zirvelerinde; bir gün yelkenliyle Atlantik’i geçiyorduk, ertesi gün güvenli motosiklet kullanıyorduk. Kaç defa masal alemlerine konuk olduk. Çok film geldi hanemize, soğuk kış akşamları yönetmenleri, sıcak yaz gecelerinde sohbetleri ile.
Filozof çocuklar tanıdık, onlardan heveslenip Emrah ve Burcu hocaları ile kendi felsefe buluşmalarına başlayan velilerini de tabii. Veli Hoca’nın minik ressamlarına hayran kaldık, Serdar’ın gitar derslerine kulak misafiri olduk. Kah toplumsal cinsiyet atölyelerine ev sahipliği yaptık, kah göç okullarına, gazeteci seminerlerine, LGBT-i buluşmalarına. Bir düzine hoca ağırladık, bilgilenelim diye değil illa da ama, tanıyalım, yaşam deneyimlerini dinleyelim, oralardan umut devşirelim diye. Çok umutlaştık beraber bir de hüzünlü dönüşleri olmasa…
"Normalde yolumuzun kesişeceğine hiç ihtimal vermediğimiz konuklarımız oldu"
Hem öğrencilerimizle birlikteydik hem de çok daha genç öğrencilerle tanıştık kitaplarımız ve kütüphanemiz sayesinde. Hayallerini dinledik, planlarına katkı yaptık, korkularını, mavralarını bile paylaştık.
Normalde yolumuzun kesişeceğine hiç ihtimal vermediğimiz konuklarımız oldu bir de. Hapiste ‘empatiyi’ öğrenen vali yardımcıları, kaderdaşlığımızı teslim eden eski emniyet ve askeriye mensupları, helallik isteyen sohbet müdavimleri, bizi ihracat eden kadroları işbaşına getirdiğini iddia eden eski milletvekilleri. Bir yıl öncesine kadar hiç tanımadığımız dostlarımızla tüm bayram kütüphane dizdik desem inanır mısınız mesela?
Doğrudur herkesi hanemizde ağırlayamadık ama internetimiz vardı. Bir akşam dünyanın öte ucuna, bir akşam Kadıköy’e, başka bir akşam Karaburun’a, başka bir akşam Boğaziçi’ne bağlanmıştık. Kendileri olmasa bile dostlarımızın, hocalarımızın kelamını konuk ettik Hanemizde. Bizim ulaşamadıklarımız için kelamımıza ulak oldu başta yerel gazeteci dostlarımız. Gazetelerinde köşe sundular bize, birçok etkinliğimizi okurlarına seyircilerine aktardılar. Almanya’dan, İsviçre’den, Belçika’dan, Fransa hatta Brezilya’dan gazeteci arkadaşlar edindik, onların dilinden başka coğrafyalara, dillere aktardık meramımızı ve maceramızı.
"Hâlâ nefesimiz var biliyoruz, binlerce dostun desteğini alıyoruz, hissediyoruz"
Sadece ev sahipliği yapmadık tabii ki. Vesile de olduk bir sürü kolektif emeğe. Ekoloji sohbetleri gıda topluluğuna önayak oldu; pazarlar kurdu, şenlik düzenledi bahçemizde. Viva Mersin dedik kent gündemini, Müşterek Yerimiz dedik müşterekler siyasetini konuştuk hanemiz sayesinde.
Yanlış anlamayın şen şakrak geçmedi her günümüz. Çok yorulduk fiziken ve ruhen elbette. Alışık değildik tabii hiç tecrübeli olmadığımız bunca işi yaparken. Yorgunluktan bazen sinirlendik, kırdık birbirimizi. Biraz dinlenince, bir sarılınca geride kaldı hepsi gerçi.
Konuklarımıza karşı da sürç-i lisan ettik muhtemelen bir sürü defa. Kırılanlar oldu mutlaka, kızanlar, ayağını kesenler. Hepsinden affola.
Böyle geçti Kültürhanemizin siftah, dolayısıyla ilk acemilik yılı. Hala nefesimiz var biliyoruz, binlerce dostun desteğini alıyoruz, hissediyoruz. O yüzden bu daha başlangıç diyor, yolumuzun böyle umutlu ve dayanışmayla en nihayetinde denizlere çıkacağını biliyoruz… Biliyoruz çünkü yıl dönümümüzü duyup koşup gelen ve ezgileri ile bu güzel günü taçlandıran Bandista’nın hep vurguladığı gibi “Biz neredeysek özgürlük orada” Biz nerede berabersek umut orada…”
Ulaş Bayraktar’ın T24'de yayınlanan yazısından..