Kültürhane’nin en yeni üyesiyim ben. Eski müdavim, yeni mutfakçı. Seviyorum burayı çünkü kendim olabiliyorum burada. Rol yapmama gerek yok. Olabildiğince kendim, olabildiğince özgür.
Buradaki herkes gibi ben de başka birseyim aslında. Ama o olmaktan memnun değilim. İste tam da bu yüzden buradayım. Ben bir İngilizce öğretmeniyim. KPSS canavarını yenmiş, atanmış, stajyerliğin tüm zorluklarını aşmış ve sonunda bu şekilde var olamayacağını anlayıp istifayı basmış eski bir devlet memuruyum. İstifa ettiğim günü çok net hatırlıyorum. Ağzım kulaklarıma varıyordu mutluluktan ve tüm gün de yerine gelmedi. Annemin deyimiyle boşuna okumuştum, çünkü eğitimini aldığım mesleğimi yapmayı reddetmiştim. Hayalimde hep bir kafe açmak vardı. Kimin yoktur ki? İşte ben tam da burada, Kültürhane’nin mutfağında, hayallerimi yaşıyorum aslında. İlk defa işimi seviyorum ve ilk defa işime mutlulukla gidiyorum. Pazartesi sendromu yaşamıyorum artık ben. Evet, insanların beklentilerini yerine getiremedim, olmadığım biri gibi davranamadım. Ben kendim olmayı seçtim. Ve ben kendimle çok mutluyum artık!
İstemediğimiz hayatlar yaşıyor ve bu şekilde mutsuz olmamaya çalışıyoruz. İdare ediyoruz aslında hep. Nereye kadar, tartışılır tabi. Bazen, bazılarımız kendinde o cesareti buluyor ve toplum baskısına, başkalarının düşüncelerine göre değil de kendine göre yasamayı seçiyoruz. Çok büyük bir özgürlük bu!
İşte biz Kültürhane’de, biz olabiliyoruz. Olmadığımız insanlar gibi davranmamıza gerek yok. Kabul görme gibi bir derdimiz de yok. Olabildiğince doğal, olabildiğince samimi, olabildiğince hoşgörülü, olabildiğince saygılı, olabildiğince affedici, olabildiğince beraber, olabildiğince umutlu...