Paris anlaşması ile ilgili tarihsel süreçten kısaca bahsetmek gerekirse;
1970’li yıllar iklim değişikliği ile ilgili önemli bir kırılma noktasının yaşandığı yıllar oldu. İklim değişikliği bilimsel bir meseleden yavaş yavaş siyasi bir endişe kaynağına dönüşmeye başladı.
İklim değişikliği 1979 yılında ilk kez toplanan Dünya İklim Konferansı’nda (World Climate Conference) küresel sorun olarak tanındı. Küresel ölçekte iklim değişikliği ile mücadele etmek amacıyla 1988 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kuruldu. IPCC’nin temel hedefi insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin risklerini değerlendirmek olarak belirlendi. Yine 1988’de Toronto’da toplanan “Toronto Conference on the Changing Atmosphere” (Değişen Atmosfer Konferansı) sera gazı azalttım hedefleri ilk kez gündeme girdi. IPCC de ilk raporunu 1990’da yayımladı.
1997 yılında üçüncü Taraflar Konferansı’nda (COP-3) ilk sera gazı azaltma hedeflerini içeren Kyoto Protokolü kabul edildi. Kyoto Protokolü’nün amacı sanayileşmiş ülkeler ile piyasa ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkelerin atmosfere saldıkları sera gazı emisyonlarını azaltmak veya sınırlandırmak olarak belirlendi. Kyoto Protokolü’nün ilk hedefi 2008 ila 2012 yılları arasında sera gazı emisyonlarının 1990 seviyesine kıyasla yüzde beş düşürmek olarak belirtildi. Protokolün ikinci taahhüt dönemi Doha Değişikliği olarak açıklandı. 2020 yılında emisyonların %18 azaltılması hedeflendi. Ancak Doha Değişikliği’nin yürürlüğe girmesi için 144 ülkede tarafından kabul edilmesi gerekiyordu. 135 ülke tarafından kabul edildi ve yürürlüğe giremedi.
Kyoto Protokolü’nün sona ermesi nedeniyle 12 Aralık 2015 tarihinde Fransa’nın Paris kentinde 21. Taraflar Konferansı’nda (COP21) İklim değişikliği konusunda uluslararası bir anlaşma olan “Paris Anlaşması” kabul edildi. İklim krizinde önemli bir dönüm noktası olarak görülen Anlaşmanın temel amacı, küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere indirerek 1,5 santigrat derece ile sınırlandırmak.
Dünyada iklim krizini tek başına durdurabilecek bir ülke yok, bu yüzden de her ülkenin çözüme sorumluluğu oranında katkıda bulunması gerekiyor Bu anlaşma ile ülkeler iklim krizi ile mücadele etme ve etkilerine uyum sağlama görevini üstleniyor. Paris Anlaşması’nın uygulanması ekonomik ve sosyal dönüşüm gerektiriyor. İhtiyacı olan ülkelere mali, teknik ve kapasite geliştirme desteği sunuyor. “Gelişmiş ülke statüsünde yer alan” ülkelere de, daha az donanıma sahip ve daha savunmasız ülkelere finansal yardım sağlama sorumluluğu yüklüyor. Paris Anlaşması sihirli bir değnek değil, ancak küresel iklim eylemi için uluslararası işbirliğini tesis eden tek araç.
12 Aralık 2015’te Paris İklim Zirvesi’nin sonunda 195 ülkenin katılımıyla kabul edilen Paris Anlaşması, 22 Nisan 2016’da aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 175 ülke tarafından imzalandı ve formalite süreçleri tamamlandı. Bu süreçten sonra 190'dan fazla ülke, Paris Anlaşmasına taraf oldu. Türkiye’de aradan geçen 5 senenin sonunda nihayet Paris Anlaşması’nı TBMM’de de onayladı. “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi 7 Ekim 2021 tarihinde resmi gazetede yayımlandı. Yürürlüğe giren anlaşma İklim değişikliği ile mücadele konusunda Türkiye’ye birçok sorumluluk yüklemektedir. Yürürlüğe giren anlaşma hükümlerinin yerine getirilmesi için gerekli adımlar umarız en kısa zaman da atılır.