Gözlem gücü çok azımsanan bir güç.
Hepimiz bakarız ama baktığımız şeyi görmek çok ayrı bir meziyettir.
Çoğumuz mesela iki dakika önce açıpta içeri girdiğimiz kapının rengi sorulsa bilemeyiz yada sırt çantamızın dokusu nasıldı desek bunu tarif edemeyiz, kanepenin ayağı, çamaşır makinesinin tuşları, duvardaki resmin çerçevesi, t-shirtümüzün işlemesi derken, aslında her gün gözümüzün önünde olan şeyleri birisi bize sorduğunda tam olarak tasvir edemeyiz.
Çünkü biz hep bakarız ama görmeyiz.
Şöyle düşünün sanki beynimizde yaratıcılık diye bir kutu var bu kutunun içi boş siz oraya güzel gelen hoşunuza giden, size özgün gelen, ilginç gelen bir sürü veriyle dolduruyorsunuz.
Okuyorsunuz, müzik dinliyorsunuz, seyahat ediyorsunuz, gözlem yapıyorsunuz, yeni bir insanla konuşuyorsunuz her şey hayatınızda elde ettiğiniz tüm verileri o kutunun içine dolduruyorsunuz.
Bunu bir kuşun uçuşuna, bir arabanın fren yapmasına bir yaprağın yere düşmesine kadar her şey dahil ve bu kutuyu zengin bir şekilde doldurmamız için iyi gözlem yapıyor olmamız lazım.
Hani boş böyle düşündüğümüzde bulanık kalan değil de daha net olan imgelerle doldurmamız için iyi bakmamız, detaylarını incelememiz, malzemesini anlamaya çalışmamız üstündeki ışığın nasıl yansıdığını, bir objenin gölgesinin nasıl düştüğüne kadar anlayarak bakmamız lazım.