Onları yargılamak kolay.
Kırıklarını, zayıflarını ellerine tutuşturup kızmak kolay…
Peki ya biz büyükler?...
Biz; kırıklarımız, zayıflarımız ile nasıl yüzleşeceğiz?
Tabiî ki vicdanımız sayesinde.
Vicdanımızın sesine kulak tıkarsak ‘kötü oluruz’.
Kötü olmak demek sadece bilinçli olarak birine, birilerine, doğaya, canlılara zarar vermek değildir!
Hz. Ali’nin dediği gibi; ‘Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır’
İşte zulme sessiz kalarak da kötü olursunuz.
İyi olmak nedir?
Karşılıksız, çıkarsız elinizden geleni yapmaktır.
Bir çiçeğe su vermek, bir sokak hayvanını beslemek, hoşgörülü olmakta iyi yapar sizi…
Ama en önemlisi adil ve dürüst olmakla iyi bir insan olursunuz.
İyi insan olursanız ne olur?
Diğerlerine örnek olursunuz.
Diğerleri iyi olursa ne olur?
Dünya daha adil ve dolayısıyla daha güzel, daha yaşanabilir bir yer olur…
İsmet İnönü’nün dediği gibi, “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”.
Cesur olun.
Hak bildiğiniz yoldan sapmayın.
Kendinize ve haklılığınıza inanın!
Önce insan olmaya çalışalım.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir…
Ama gözümüzü, kulağımızı, kapımızı, penceremizi kapatıp, ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ dersek, unutmayın ki bir gün elbet sıra size de gelir!
Sıranın size gelmesini beklemeyin!
Her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa karşı durmanın, mücadele etmenin ‘hak’ olduğunu, ‘insan olmak sorumluluğunuzun’ bir parçası olduğunu unutmayın!
Ve çocuklarınızı da bu anlayışla yetiştirin…