2024’ün son günlerinde,2025 i karşılamaya hazırlanırken yüzyıllardan bu yana insanı temel alan ve insanın toplumsal yerini düşünüyorum. İnsan ve insan davranışları gerçekten asırlardır düşünürlerin, felsefecilerin, psikoanalizcilerin incelemelerine konu olacak kadar karmaşık mıdır?
Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez'in 1967 yılında Meksika'ya ilk gidişinde yazdığı başyapıtı niteliğindeki romanı Yüzyıllık Yalnızlık’ı okurken düşünmüştüm, insanın büyüdükçe yalnızlaştığını. Dizisini de seyrettiğimde aynı hisleri duyumsadım.
Türk Dil Kurumu’nun yaptığı bir anket çalışmasında katılan 1 milyon kişinin büyük çoğunluğunun belirlediği ‘yılın sözüne’ bakıyorum: Merhamet, yapay zekâ, yabancılaşma kelimeleri arasından sıyrılarak “KALABALIK YALNIZLIK’ seçilmiş.
Değerlendirme kurulu kavramı şöyle açıklamış: “2024 yılında, insanların kalabalıklar içinde yalnız hissettiklerini gösteren araştırmaların sayısında artış olduğu görülmektedir. Birbirlerinin zıddı gibi duran, teklik ifade eden ‘yalnızlık’ ile çokluk ifade eden ‘kalabalık’ aynı anda var olabilmektedir. Sosyolojik, psikolojik, iletişimsel gerekçelerle açıklanabilen bu durum, bireylerin gündelik yaşamlarında, kurdukları ilişki biçimlerinde kendisini göstermektedir.
Araştırmalar, sosyal medya ve dijital teknolojilerin kullanımının artmasıyla insanların kendilerini daha yalnız hissetmeye başladıklarını göstermektedir. Sosyal medya ortamında takipçi, beğeni sayılarının önem kazanması, sözde ‘kalabalık’ bir ortam oluşturulması yalnızlık hissine çözüm gibi algılansa da yalnızlık hissini artıran bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Dijital dünyanın gelip geçici ilişkiler önermesi, yalnızlık hissini derinleştirmektedir.
Diğer yandan hayatın giderek artan hızı, artan insan hareketliliğiyle birlikte toplumsal bağların zayıflamasıyla bağ kurmakta zorlanan bireyler, kendilerini kalabalıklar içinde yalnız hissetmektedirler. Bireyin çevresinde insan sayısının fazla olması, kendisinin yalnızlık hissetmediği anlamına gelmemektedir. Aynı ev içinde aile bireylerinin olması, aynı yemek masasında yalnız hissetmeyi engellememektedir.”
İnsanoğlu günümüzde yalnızlığı bile isteye tercih etmekte, sahte ilişkilerden, güvensiz dostluklardan, çıkar ilişkilerinden, aşkların bile güncel, soyut ve sanal yaşanmasından duyulan manevi boşluk insanı konformist yalnızlığına yönlendiriyor.
Yine başka bir araştırmada Oxford, 2024 için yılın kelimesini “brain rot,” yani, beyin çürümesi olarak seçti. Bu kelime, internetteki yüzeysel içeriklerin aşırı tüketiminden kaynaklanan zihinsel bulanıklık, odaklanma sorunları ve entelektüel yıpranmayı anlatıyor.
Kurumun başkanı Casper Grathwohl, seçimi büyüleyici bulduğunu söyledi. Zira, bu içerikleri üretenler de bu içeriklerden şikayetçi olanlar da aynı yaş gruplarıydı.
Grathwohl, trajik durumumuz için şöyle dedi: “Yüzsüz bir farkındalık halindeyiz.”
Özetle 21.yüzyılda çağ ilerledikçe insanda bir geriye gidiş baş göstermektedir. Aile ve insan ilişkilerin yozlaştığı, manevi ve ruhsal yönden insanları bir arada tutan ve ortak paydada birleştiren bir çok kavramın, değerin anlamını ve önemini yitirdiğini, değersizleştiğini görmekteyiz. Uzun vadeli ve amaçsal planlar ve mücadeleler yerini günlük kazanım ve fırsatçılığa bırakmıştır.
2025’e girerken karamsar bir yazı olabilir ama gerçekler bunlar. İnsan oğlunun bu durumunu suda boğulmamak için çırpınan ve suyun üzerinde kalmaya çalışan insana benzetiyorum. Son umudu ve gücü bittiğinde çırpınmayı bırakırsa boğulacaktır. İnsanlık ve insan boğulmadan başta kendimizi olumlayarak ve bunu en yakınınızdan başlayarak topluma yayacak mücadeleyi başlatmak, insanlığı toplumu ileriye götürecek büyük projelere başlamak gerekiyor. Sevgiyle sağlıkla kalın.
Mutlu yıllar.