Geçtiğimiz günlerde Silifke'de düzenlenen "Göksu Deltasının Çığlığı" paneli, Göksu Deltası'ndaki yangınları, tahrip olan doğal yaşamı ve bu eşsiz ekosistemin korunmasını konu edindi. Panelde konunun uzmanları ve sivil toplum temsilcileri bilgi paylaşımlarında bulundu. Ancak panel sonunda geriye kalan en büyük soru ise "Bütün bu konuşmalardan sonra ne değişecek?" ya da değişebilecek mi?
Sunumlarda yer alan bilimsel veriler, deltada yaşanan ekolojik kaybı gözler önüne serdi. Yanan sazlıklar, zarar gören kuş türleri, yok olan bitki örtüsü ve su kaynaklarının tehdit altına girişi detaylı olarak anlatıldı. Ancak bu bilgilerin, kısa vadede, toplumu harekete geçirecek bir duygusal bağlantıya ya da pratik bir çözüme dönüşemeyeceğini düşünüyorum.
Panelden sonra dinleyicilerin, kendi aralarında gerçekleşen eşsiz sohbetlerinden sonra salonu sessizce terk ettiklerinden de eminim.Ne yazık ki bu sessizlik, deltadaki yangınlar kadar da çarpıcı aslında. Belki her şey söylendi ama bir şey hissedilmedi. Panel, bilgiyi aktardı ancak farkındalığı tetikleyemedi. Farkındalık olmadan da harekete geçmek mümkün değil elbette.
Bana göre, Göksu Deltası gibi biyolojik çeşitliliğin simgesi olan bir alanı korumak için ihtiyacımız olan şey, sadece panel düzenlemek değil; somut adımlar atmak. Bilgiyi farkındalığa, farkındalığı harekete, hareketi de kalıcı çözümlere dönüştürmek gerek. Sadece konuşmak yetmez; harekete geçmeliyiz. Belki de şu an ihtiyacımız olan, bir panel daha değil; bir adım atmaktır. Zira yıllardır göz göre göre yanan, ama yine göz göre göre önlem alınamayan bir alan var.
Zaman konuşmak değil, sorunların somut biçimde çözülmesi zamanı.
Mutlu günler...