HEDİYE EROĞLU
Makine Mühendisleri odası (MMO) Mersin Şubesi 4 ve 5. Dönem Başkanı, Mersin Çevre ve Doğa Derneği (MERÇED) üyesi makine mühendisi Serdar Erkan, ‘Bölgesel Hidroelektrik ve Termik Santrallere’ ilişkin önemli açıklamalar yaptı. Bölgedeki hidroelektrik ve termik santrallerine değinen Erkan, kentte güneş ve rüzgar santralleri bulunduğunu ancak en büyük enerji üretiminin hidroelektrik santrallerden yapıldığını vurguladı.
“HALKIN DİRENİŞİ ÇOK ÖNEMLİ. İNSANLAR, BANKALAR, FİNANSÖRLER BUNA BAKIYOR”
Mersin’de şuan 6 termik santral ve 22 hidroelektrik santral bulunduğunu aktaran Serdar Erkan, “Ayrıca yapım aşamasında olan 7 santral olup, bunlardan biri de nükleer santral. Üretim lisansı alan ama henüz faaliyete başlamayan Afken Holdinge ait de bir doğalgaz santrali bulunuyor. Proje ve ÇED aşamasında ise Mersin-Adana Bölgesi Çevre Düzeni Planı’na baktığımızda özellikle Mersin’de 13 santral görünüyor. Bunlardan 3 tanesi ÇED alma aşamasında. Bunlardan birisi Tabiat Enerji AŞ: ki 2013 yılında yapılmak istenen ÇED toplantısında çok ciddi bir direniş sergilendi ve firma o tarihten sonra bir daha ses çıkmadı. Daha sonra Eren Holding Akdere’de bir termik santral yapmak istedi. Ancak MERÇED’in bölgedeki aktif çalışması ile Silifke ve Akdere halkının derinişi sağlandı ve bu tesis askıya alındı. Daha sonra Bulut Enerji ortaya çıktı ve ÇED sürecine dahi gelemedi. Çünkü özellikle Tabiat Enerji ve Eren Holdinge yönelik direniş, caydırıcı oldu. Tüm bunların yaşanması ile Eren Elektrik Akdere’deki yatırımından vazgeçti. Halkın direnişi çok önemli. İnsanlar, bankalar, finansörler buna bakıyor” diye konuştu.
“BİR ŞİRKET PARA KAZANACAK DİYE AKDENİZ’İ FEDA EDİYORUZ”
Bölgede sergilenen direniş ile bu yatırımların durdurulması adına da önemli kazanımlar elde edildiğini aktaran Erkan, söz konusu enerji yatırımlarının Akdeniz’e vuracağı darbeye de değindi. “Bölgeye has 33 endemik bitki bulunmaktadır” diyen Erkan, “Biz Mersin olarak bir şirket para kazanacak diye Akdeniz’i feda ediyoruz! Peki geriye ne alıyoruz? Hastalık ve ömür boyu risk! Bir şeyi yaparken ne verip, ne aldığınız çok önemli. Halkı kandırmak için şu işsizlik ortamında hep istihdamı önümüze koyuyorlar ama bir süre sonra orada işçi kalmayacak ve topraklarımızdan da olacağız” dedi.
TERMİK SANTRALLER TOPRAĞI, SUYU YOK EDİYOR!
Termik santrallerin çevreye vereceği zarara da vurgu yapan Serdar Erkan konuşmasını şöyle sürdürdü, “Termik santrallerin en önemli çevre etkileri de soğutma suyu ile ilgili. Termik santrallerde deniz suyu tuzlu olduğu için arıtması maliyetleri oluyor bu nedenle suyu derin kuyulardan alınıyor. Bir süre sonra o bölgedeki içme suyu acı hale geliyor ve tarımsal sulama için de su bulamıyorsunuz. Denizden alırsanız denizi de kirleteceksiniz! Bu nedenle termik santraller büyük akarsular veya denizlerin yanında kuruluyor. Ama deniz suyunun ısınması ile oradaki eko sistem yok oluyor.
Ayrıca termik santrallerin bacasından çıkıp havya salınan kükürt de tarıma büyük darbe vuruyor. Biz bir tarım bölgesiyiz ve bu bölgeye 13 termik santralin yapılması halinde tarım bitecek. Termik santrallerin insan sağlığına da zararları var. Özellikle Elbistan’da her evde akciğer kanseri rahatsızlığı olan bir insanla karşılaşmanız mümkün. Yine kül atıklarının depolanması için de yine bir araziyi feda etmemiz gerekiyor. Ortaya çıkan ürünün taşınması ile ortaya çıkan kül tozu, getirdiği karbon salınımı, trafikte bölgeye darbe vuruyor.
‘KARANLIKTA KALDIK’ BASKISI İLE İNSANLAR KORKUTULUYOR.
Bu tesisler için hep, ‘En son teknoloji ile yapacağız’ deniliyor. Ama işletmecilik ve maliyetler devreye girdiğinde şununla karşılaşıyoruz; geceleri elektro filtreleri kapatıyorlar ve bir süre sonra çevrede sağlık sorunları çıkıyor. Türkiye’deki işletmeciler yasalardaki boşluğu ve insanların çaresizliğini düşündüğümüzde birçok insan dev firmalarla mücadele edemediği için bölgeyi terk etmek zorunda kalıyor. Bu yüzden gelişmiş ülkeler çevreyi böyle kirletmek yerine yenilenebilir enerjiye yönelip, mümkün olduğu kadar bundan çıkmaya çalışıyorlar. Bizde ise ‘Karanlıkta kaldık’ baskısı ile insanlar korkutuluyor. Enerjiyi reddedemeyiz ama sonuçları bilerek ve denetim mekanizmalarını hayata geçirerek bunu da hukukla koruma altına almalıyız.
“HALKIN DOĞRU BİLGİLENDİRİLMESİNDE EKSİKLİKLER AR”
Önemli olan halkın doğru bilgilendirilmesi ki bu anlamda çok ciddi eksiklikler var. Özellikle Anayasa’nın 56’ıncı maddesi bizim en önemli güvencemiz çünkü hem devleti hem vatandaşı yükümlü kılıyor. Gelecek kuşaklara karşı bizde sorumluyuz. Bilgi kirliliği had safhada. Asılsız ve yanlı söylemler ile insanları kandırıyorlar. İsimlerini ‘Tabiat’, ‘Yeşil’ koydukları şirketler, insanları en zayıf noktalarından yakalamaya çalışıyorlar. Bir diğer kirlilik de yöredeki kanaat önderlerinin kullanılmasıdır. Ahlaki kirlilik getiren bu tür olaylar sosyal dokuda da sorunlar yaratıyor. Yazlık villalar yapılacağı vaadi ile araziler kapatılıyor”.