BİRBİRİMİZİ TANIDIKÇA ÇATIŞIYORUZ!


 

Suriyeliler ile sosyal ilişkiler artarken, eşzamanlı biçimde ötekileştirmenin güçlendiğine ve çatışma potansiyelinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Murat Erdoğan, “Siyasette biliyor ki gitmeyecekler ama toplumun gazı alınıyor. Stratejik kararlılık, kurumsal ve yasal düzenleme statüsü, veri, veri t

Hediye Eroğlu

İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi’nin (İGAM) gazeteciler cemiyetleri ortaklığı ile Avrupa Birliği (AB) destekli yürütülen “Mülteci Hakları için Medya ve Sivil Toplum İş Birliği Projesi”nin Adana’da yapılan ikinci ayağında uzmanlardan mülteci sorununa yönelik önemli uyarılar geldi. 
Etkinliğin ikinci gününde İGAM Başkanı Metin Çorabatır, “Mülteci Tanımı-Mülteci Hakları- Hak Temelli Yaklaşım” konulu bir sunum yaparak, bugün Türkiye’de 3.4 milyon kayıtlı Suriyeli olduğunu ve bunların haricinde 400 bin kadar da farklı ülkelerden mülteci bulunduğunu söyledi.
“Mülteci olabilmek için bur zülüm korkusu yaşamanız ve ülkenizi terk etmiş olmanız gerekiyor” diyen Çorabatır, “Mültecilik bir anormallik ortamını ortaya koyuyor. Bu dünyada yaşayan herkesin bir devlet ile vatandaşlık ilkesi var. Mültecilik koruma fonksiyonunun bittiği yerde başlıyor. Suriye krizi dünyayı ikiye bölmüş durumda. Özellikle mülteci hakları konusunda kaotik bir tartışma ve çekişme var. Bir tarafta mülteci haklarını savunanlar, diğer tarafta ‘uluslararası sözleşmeleri çöpe atarım, ben kendi ülkemin haklarını gözeterim’ diyenler var. Türkiye ise mülteciler yönelik 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne en baştan buyana taraf olan ülkelerden biri. Ama Türkiye bu hukuku bir coğrafi kısıtlama ile taraf. Avrupa’dan gelen bir mülteciye uzun haklar listesi tanıyıp mülteci statüsü veriyor ama bu kişi Avrupa dışından bir ülkeden geldiyse ki bu Amerika’da, Afganistan’da olabilir ‘onlara koruma sağlayacağım, sınırlarımı açık tutacağım, ülkemin toprakları içine alacağım fakat onlara bu statüyü vermeyeceğim’ diyor. Statü eşittir haklar haklarda entegrasyonu sağlayan temellerdir. 
Aynı süreci Avrupa yaşadığı her iki dünya savaşından sonra. AB uzun uğraşlardan sonra bu insanlara çözümler buldu bunlardan biri de entegrasyondu. Ve o insanlar topluma entegre edildiler” diye konuştu. 

“TÜRKİYE’NİN YENİ BİR ENTEGRASYON MANTIĞINA GEÇMESİ LAZIM”
Ancak Türkiye’nin sığınma sisteminin genelde tamamen geçici nitelikte olduğunu vurgulayan 
Başkan Çorabatır, Türkiye’ye Avrupa dışından gelenlerin sadece korunduğunu, ama entegre edilecekleri bir yapı olmadığını dile getirdi. Türkiye’nin bir entegrasyon politikası olmadığının altını çizen Metin Çorabatır, “Çünkü çözümün Türkiye’nin dışında olduğu bakış açısı hakim. Ve Türkiye entegrasyona hazır değil. Türkiye’nin bir entegrasyon yasası yok. Elbette bu olayın sahibi devlet,çok da para harcanıyor ama hala geçicilik varsayımı ile hareket ediyoruz. Entegrasyona yönelik bazı adımlar atılıyor ama Türkiye hala entegrasyon yerine uyum sözcüğünü kullanıyor. Şimdi yavaş yavaş yerel yönetimler ve STK’lar bu konuya el atıyor. Toplumca bu kişiler ile nasıl yaşayacağımızın arayışı içerisindeyiz. Bazı hukuksal düzenlemeler yapıldı. Ama hala bu coğrafi kısıtlamayı kaldırmalı mıyız? Veya entegrasyona yönelik nasıl adımlar atmalıyız? Sorularını tartışamıyoruz. Bu işin uluslararası hukuku kuralları, dünya pratiğinden uygulamaları var. Türkiye’nin bunları ön plana alarak yeni bir entegrasyon mantığına geçmesi lazım.
Bu insanların kalıp kalmayacağı yersiz bir tartışma. Hala Suriye’deki durum geri dönüş için elverişliği değil. Bir realite var ki; bu insanlar ile bir süre daha yaşayacağız. O zaman o insanlara hep yardım yaparak kendi vergilerimizle beslemek mi, yoksa onlara temel haklarını vererek, ayakları üzerinde durup, Türk toplumunda yeni bir hayat kurmalarına yardımcı mı olmayız sorularına yanıt aramalıyız.
Türkiye uluslararası hukuku tam olarak uygulasın, entegrasyon politikaları geliştirsin. Her şeyden önce yasal düzenlemeleri buna göre düzenlemek lazım” dedi. 

“MERSİN’DEKİ MÜLTECİ SAYISI İLE İSTANBUL’DAKİ EŞİT OLMAZ İSE BU KABUL EDİLEMEZ”
Etkinliğin devamında Türk/Alman Üniversitesi Göç ve Uyum araştırmaları Merkezi’nden (TAGU) Prof. Dr. Murat Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler- Suriyeliler Barometresi Huzurlu ortak Yaşamın Çerçevesi İçin Gerçekle Yüzleşmek” konulu bir sunum yaptı. 
Türkiye’nin göç tarihi ile ilgili bilgiler vererek sunumuna başlayan Erdoğan, “Göç insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlık eski çağlardan beri hareket halindedir ve bu hareketlilik medeniyetlerin gelişmesine olanak sağlar. Dünyada şuan 65 mülteci var. 22 milyonu resmi mülteci geri kalanı farklı statülerde olanlar. Şuan mültecileri kabul eden ülkeler içerisinde öne çıkanlar Almanya ve Türkiye, diğerleri gariban ülkelere giriyor. Şuanki mültecilerin yüzde 80’i gariban ülkelere gitmek zorunda kalıyor. Gariban Lübnan’da sistem çökmek üzere. 1 milyon civarı mülteci alan Avrupa’da, AB’nin 19 ülkesi varken ülke başına aldıkları mülteci sayısı 2 binler civarında. Suriyeliler’in yüzde 15’i ancak Amerika’ya, Kanada’ya gidebildi. Dünyadaki bu sorunun paylaşımı eşit olmuyor. Dünya ülkeleri, ‘Kriz çıktığına kapını açacaksın, savaş devam ediyorsa göndermeyeceksin’ ilkesine tamam diyorlar ama bunu komşu ülkelere yıkıyorlar. Dolayısıyla insanların evrensel adalete inancı kalmadı. Savaş çıktı kapımızı açtık mülteciler geldi. Geri dönemiyor ise o zaman o mültecilerin dünyanın her yerine gitme hakkının olması lazım. Neden sadece komşu ülkelerde kalsınlar? Ne yazık ki bizim de içinde olduğumuz kirli bir savaş yaşanıyor ve bitecek gibi de görünmüyor. Dünya yaşayabileceği en büyük krizlerden birini yaşıyor. Avrupa’yı duvar örmek ile eleştirirken biz de sınıra 500 km’lik duvar ördük. 
Yük paylaşımını evrensel olarak hatta ülkemizin içinde gerçekleştiremezsek bir süre sonra insanların buna itiraz etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Mersin’deki mülteci sayısı ile İstanbul’daki eşit olmaz ise bu kabul edilemez. Ama şu bir gerçek ki yoksul yoksulun yanında yer bulabiliyor. Dolayısıyla bu garibanlık dayanışması mikro alanda da makro alanda da devam ediyor” şeklinde konuştu.  

“TÜRKİYE’YE 88 YILDA 1.8 MİLYON İNSAN GELİRKEN BU SAYI 2017’DE 3 KATINA ÇIKTI”
Türkiye’ye; 1923’ten, 2011 yılına kadar 1.8 milyon insan gelirken bu sayının 2017’de 3 katına çıktığını belirten Erdoğan, Türkiye’ye, düzensiz göçmen girişi de var yasal girip yasadışı duruma düşmekte var. Soru şu; Ahlaki prensiplerimiz hala geçerli mi? Yoksa Almanya’daki Türkiye’deki neler, Türkiye’deki Suriyeliler için neler istemeliyiz?” sorusunu öne çıkardı.
Ayrıca daha iyi bir hayat veya kazanç için Türkiye’de yılda 2,5 milyon insanın başka ile taşındığına dikkat çekti. “Yani ülke sürekli mobil halde. Herkes bir yerlerden bir yere gidiyor” diyen Murat Erdoan, açıklamasını şöyle sürdürdü; “Suriyeli mülteciler için 2000’de hukuksal düzenleme yapmak için çalışmaya başladık yasa 2013’te ancak çıktı ama sayı 1,5 milyona ulaşmıştı. Oysa Türkiye’de 2011’de toplam Suriyeli sayısı 58 bindi.
Sadece 2017’de Türkiye’de kaydedilen Suriyeli sayısı 589 bin. Sınır kapalı nereden çıktı bunlar? Bunlar zaten Türkiye’deydi ama kayıtlı değildi. Günde 1600 yeni kayıt yapılıyor. Yani şuanda Türkiye’de ne kadar Suriyeli var bunu kimse bilmiyor. Türkiye’de günde 306 bin Suriyeli bebek doğuyor. Türkiye’deki son rakamlara göre Türkiye’de 3 milyon 531 bin 19 Suriyeli mülteci var. Bu sayı kayıt altına alınmış, geçici koruma statüsüne sahip mülteciler için geçerli. Ayrıca Türkiye’de şuan 20 bin 650 üniversite öğrencisi var.

“TÜRKİYE, SURİYELİLERİN ÜLKEYE DAĞILIMININ PEŞİNDE KOŞMADI”
Suriyeliler bugün ülkenin her yerine dağılmış durumda. Kim dağıttı? Hiç kimsenin umurunda olmadılar ve dağıldıkça dağıldılar. Almanya ise mülteciler konusunda bir kota sistemi kullandı ve 16 vilayetin her birine ayrı kota belirleyerek dağıtımı bu şekilde yaptı. Biz de nerede yaşayacağına herkes kendisi karar verdi ve devlette bu işin peşinde koşmadı.
Bugün Mersin’de 201 bin, Adana’da 188 bin Suriyeli var. Peki bunların ülkenin veya ilin nüfusuna oranı nedir? Mersin’de nüfusun yüzde 10’unu Suriyeliler oluşturuluyor. Bunun dengeli dağıtılması lazım aksi takdirde toplumun buna tepki göstermesi kadar bir şey olamaz. İnsanların kaygıları gayet gerçekçi ve doğrudur insanları da bu kaygılarından dolayı suçlayamazsınız. 
Suriyeli 20-24 yaş arası grupta; 100 Suriyeli kadına, 134 erkek düşüyor. 70 yaşından sonra kadınların sayısı erkeklerin sayısından fazla çıkıyor. Genç erkek nüfusun yaratabileceği handikapları düşünmemiz gerekiyor.
Türkiye’de eğitim çağındaki çocuk sayısı muhtemelen bir milyon 100 bini aşıyor. Çalışma sayısındakilerin sayısı ise 2 milyonu aştı. Tüm bunları dikkate alarak bir göç planlaması yapmamız lazım. 

“SURİYELİLER İÇİN MERSİN’DE 63 OKULA İHTİYAÇ VARKEN ŞUAN 9 OKUL VAR”
Türkiye’deki Suriyeliler’in eğitim durumuna baktığımızda ise yüzde 33’ü okur yazar olmadığını görüyoruz. Bu durum eğitimden şiddete her alana yansıyacak bir gösterge. Yani şuan ülke nüfusunun yüzde 5’i okur yazar değil. Çünkü Türkiye’ye gelen Suriyeliler daha çok kuzeyden gelenler.
Okul çağında Aralık 2017’ye göre çocukların büyük kısmı eğitim almıyor. 320 bin çocuk Türk okullarına giderken, bir kısım da geçici eğitim merkezlerinde eğitim alıyor.
Türkiye’nin 1 milyonu aşkın mülteci çocuk için yapması gereken okul sayısı 1189. Bir ilk okul 3-4 milyon TL’ye mal olduğuna göre 2 milyar Avro’ya ihtiyaç var. Mersin’de ise 63 okula ihtiyaç varken şuan 9 okul var. 
Bir öğrencinin maliyetinin devlete maliyeti 3 bin dolarken, yeni okulların yapımı 2.2 milyar dolar, yeni öğretmen alımlarının maliyeti 668 bin dolar.
Türkiye’deki 20 bin 650 üniversite öğrencisinin burada kalması bizim için çok önemli. Ama bunların bir ayakları şuanda dışarıya dönük”. 

“SURİYELİLER İÇİN YAPILAN HARCAMALAR ŞEFFAF DEĞİL”
Yöneticilerin Suriyeliler için yapılan harcamalarına da gönderme yapan Erdoğan, “30 milyar dolar harcadık” söylemlerini anımsatarak, “Diğer riskler daha önemli. Ama şu da bir gerçek ki; Türkiye’deki mültecilerin maliyeti 30 milyar dolardan daha fazla. Sorun şu; şeffaflık, ciddiyet, merkezi hesaplama sistemi yok. En önemlisi de maliyet ile harcama karıştırılıyor. 
Örneğin; Türkiye’de Suriyelilere; 2017’ye kadar 31 milyonun üzerinde poliklinik hizmeti verildi. Günde ortalama 820 ameliyat yapılıyor. Almanya’nın yaptığı hesaba göre bir mültecinin Almanya’ya maliyeti 15 bin Avro. Türkiye’ye gelen mültecilerin hepsini Almanya’ya gönderseydik, 157 milyar Avro harcamak gerekecekti. 
Belediyeler ise Suriyeli mültecilere yönelik yetkiye sahip değiller. Ayrıca yerelden de çok tepki alıyorlar. Yerel yönetimlerin ciddi bir biçimde asıl aktör olması lazım ama bunun için kaynak ve personel sorununun çözülmesi lazım. Ama bunun içinde devletin politikalarını belirmemesi gerekiyor. Bir gün vatandaşlık diğer gün göndeririz deniliyor, bu durumda belediye ne yapsın? 

“SURİYELİLERE YÖNELİK EMEK SÖMÜRÜSÜ ÖNLENMELİ”
Türkiye’de 14-65 yaş arasında 2,3 milyon Suriyeli çalışma hayatında olup, istihdama katılım beklentisi yüzde 45, Türkiye’de işsizlik yüzde 10,3. Türkiye’de en az 1 milyon Suriyeli mülteci ucuz işçi olarak çalışıyor. Bu emek istismarının ortadan mutlaka durdurulması. kaldırılması gerekiyor. Ama tepede stratejik kararsızlık olduğu için bunu da yapamıyoruz.
Suriyeliler Barometresi Kitabı, 15 gün içerisinde yayınlanacak. 26 ilde 7 bin Suriyeliye ulaşıldı. 6,5 yılda 4milyondan çok sığınmacı alan bir ülke olan Türkiye’de, sosyal mesafe oranı çok yüksek olmakla birlikte toplumsal kabul düzeyi olağanüstü yüksektir.
Ancak toplumsal kabul, kerhen ve kırılgandır. Türk toplumunun tahammül seviyesindeki kabulü sürdürülebilir kılınmalıdır. 
Türk toplumu Suriyelilere destek olmaya hazır olsa da birlikte yaşamaya hazır görünmemektedir. Yüksek tedirginlik söz konusudur.

TÜRKİYE; “SURİYELİLER İLE BİRBİRİMİZE BENZEMİYORUZ”
SURİYELİLER, “BİRBİRİMİZE BENZİYORUZ”

Suriyeliler ile birbirimize ne kadar benzediğimize yönelik 5 ilde yaptığımız araştırmaya göre ise Türkiye halkının yüzde 49 hiç benzemediğimizi düşünüyor. 
Suriyeliler ise ‘benziyoruz’ diyor. Sosyal ilişkiler artıyor ve yoğunlaşıyor ama eşzamanlı biçimde ötekileştirme güçleniyor çatışma potansiyeli artıyor. 
Bu veriler ışığında; Siyasin zorlaşacağı da görünün bir diğer gerçek. Siyasette biliyor ki gitmeyecekler ama toplumun gazı alınıyor. Orta vadede daha farklı bir milliyetçi ortam oluşacak hem Suriyelilerde hem Türkiye’de, bunun toplumsal etkisi de daha farklı olacak. 
Türk toplumu 2014’de Suriyelilerin gideceğini düşünüyordu ama bugün gitmeyeceğini düşünüyor. Türk toplumunun yüzde 15’i birlikte yaşanabileceğine inanıyor. 
Türkiye’de şuana kadar 38 bin vatandaşlık verildi. Çünkü bunların bir kısmı yani eğitimli olanlar bunu istemedi. 
Uyum için kapsamlı bir uyum stratejisi gerekiyor. Stratejik kararlılık, kurumsal ve yasal düzenleme statüsü, veri, veri temelli politikalara ihtiyaç var. Bunlar olmazsa şuana kadarki tüm çabalar heba olabilir” dedi. 
Araştırmacı Prof. Dr. Ülkü Doğanay tarafından, “Mültecilerle ilgili haber yazımı” atölye çalışması yapıldı. 

 


   

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


  HABERCİ GAZETESİ
 

  HABER ARAMA
 
  

  HABERCİ SPOR
 


  BİK İLANLAR
 




  SOSYAL MEDYA
 

  NÖBETÇİ ECZANELER
 
 

 




sanalbasin.com üyesidir

 
         
ANASAYFA HABER ARŞİVİ KÜNYE İLETİŞİM GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinhaberci.com © Copyright 2016-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA