Polisler tarafından evinde arama yapılırken işkenceye maruz kalan kanser hastası Sevil Rojbin Çetin’in acilen tahliyesini isteyen Mersin Kadın Platformu, “‘Bizden önce kadının adı yoktu’ diyen iktidar partisinin, Diyarbakır’da bir kadın siyasetçiye yapılan çirkin ve ahlaksızca işkence görüntülerine söyleyecek bir sözü var mı? Kadının adı sayenizde işkenceyle, kadın katliamlarıyla anılıyor” diye açıklama yaptı.
AYŞENUR ÖNAL
Mersin Kadın Platformu, gözaltına alınırken polisler tarafından işkence gördüğü iddia edilen ve gözaltına alınan Sevil Rojbin Çetin’in serbest bırakılmasını istedi.
26 Haziran’da gece yarısı evine baskın yapılarak üstüne köpek saldırılan Rojbin Çetin’in 12 gün gözaltına alınmasına tepki gösteren Kadın Platformu Üyesi Aysel Demir, “Rojbin’in kanser hastası olması ve saldırılarla yaralanması insanlığa karşı işlenen suç kapsamındadır. ‘Hiçbir istisnai durum, ne harp hali ne de harp tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka olağanüstü hal, işkence uygulanması için gerekçe gösterilemez.’ ‘Bizden önce kadının adı yoktu’ diyen iktidar partisinin, Diyarbakır’da bir kadın siyasetçiye yapılan çirkin ve ahlaksızca işkence görüntülerine söyleyecek bir sözü var mı? Kadının adı sayenizde işkenceyle, kadın katliamlarıyla anılıyor. Rojbin’in derhal gözaltından çıkarılması ve serbest bırakılarak tedavisine başlanması gerekmektedir” dedi.
“DAHA ÇOK MÜCADELE, DAHA ÇOK DİRENİŞ”
Çetin’in , iktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı yüksek sesle haykırdığı için işkenceye maruz kaldığını vurgulayan Demir, “Rojbin arkadaşımıza saldırı, AKP politikalarının ne boyutlara geldiğini gösteriyor. Susmak mı? Asla! Daha çok mücadele, daha çok direniş. İnsanlık onuru kadın mücadelesi işkenceyi yenecek. Kadın mücadelesine, demokrasiye ve insan haklarına yönelik baskının yansıması olarak, kadın mücadelesine de darbe vurulmak ve sindirilmek istenmektedir. Resmi, gayri resmi gözaltı alanlarında yapılan işkence, yaşamın bir rutini haline getirilmeye çalışılmaktadır. Oysa işkence, insanlığa karşı telafisi mümkün olmayan bir suçtur. Tam da Türkiye’nin imzalamış olduğu ‘İşkence ve Diğer zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’nin yıldönümünde yapılan bu işkence, Anayasa’nın90. Maddesi ile garanti altına alınmış olan sözleşmenin çiğnendiği, yok sayıldığı ve hükümsüz kılındığını görmekteyiz” diye konuştu.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi örnek veren Demir, “Hiç kimse, işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz. Ayrıca; Türkiye’nin 2017 yılında imzalamış olduğu Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin 3. Maddesi ‘Kadına ve LGBTİ+ yönelik şiddet, bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır. Ve ister kamusal, ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir demektir” dedi.
“İŞKENCE UYGULAMALARINA DERHAL SON VERİLMELİ!”
İşkence uygulamalarına derhal son verilmesi gerektiğini vurgulayan Demir, “Failler hakkında yasal işlem başlatılarak cezalandırılmalıdır. Türkiye, imzacısı olduğu ve işkenceyi suç sayan sözleşmelere uymalı ve bu işkence vaklarına dönük önleyici tedbirleri almalıdır. İşkence görenleri muayeneleri Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Protokolüne uygun olarak yapılmalıdır. İşkencenin önlemesinde etkili ve önemli bir araç olan ‘Ulusal Önleme Mekanizmasının işlevlerini yerine getirmek üzere yetkilendirilmiş olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, iktidar politikalarına uygun davranmayı bırakıp bu işkence iddialarına karşı görevini derhal yerine getirmelidir, getirmiyorsa feshedilmelidir” diye ifade etti.
“‘BİRLİKTE YÜRÜMEK UMUTTUR’”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın LGBTİ+’ler ile ilgili söylemlerini ise “Kinci, dinci, tekçi, ayrıştırıcı” olduğunu belirten Demir, “18. Onur Yürüyüşünde ‘Birlikte Yürümek Umuttur’ diye LGBTİ+’lar saldırıların hedefi haline getirildi. Toplumsal barışı dillendirmek yerine kadınları ve LGBTİ+’leri şiddetin hedefi haline getirmek insan haklarının dolaysız olarak ihlalidir. Bizler biliyoruz ki, LGBTİ+’lerin içinde olmadığı sözlerinin ve eylemlerinin dikkate alınmadığı bir anayasa ve toplumsal düzen oluşturma planı başarısız olacaktır. LGBTİ+ hareketi bu ülkenin eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi yolunda olmazsa olmaz parçalarından biridir. Bütün demokrasi savunucuları bu yolda birlikte yürümekte kararlı olacaktır. Son olarak yine haykırıyoruz ‘Birlikte Yürümek Umuttur’” dedi.