Sahi kaç gün geçmişti üzerinden? Çok değil bir hafta önce önceydi. 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü.
Kadınlar ‘şiddeti önleyin’ talebini dile getirdi.
Bugün 2 Aralık 2018, Cemile 8 yıllık eşi tarafından katledildi.
Haberler üçüncü sayfadaki yerini aldı. “Mersinde bir kadın cinayeti daha…”, “Boşanmak istemeyen koca şiddeti…”, “Vahşi cinayet…” … Okuduk bunları. Daha önce de defalarca okuduk, ağladık, öfkelendik, sokağa çıktık, bağırdık, yine okuduk, yine öldürüldük. Yine okuduk.
Hatta bunları da çok okuduk; ‘ama kadın aldatmıştı…’, ‘giydiği etek bilmem kaç karıştı…’, ‘ o saatte orada ne işi vardı?’… Çok duyduk bunları. Üzerine de çok konuştuk, yazdık, paylaştık. İyilikle anlatmaya çalıştık; bunun etek boyuyla alakası olmadığını. Saat kaçta nerede olacağımızın sadece bizi ilgilendirdiğini. Sırf bu yüzden birinin bize laf atmaya hakkı olmadığını. Hep anlatmaya çalıştık. Her yerde. Her dilde. Her alanda. Bugün internetten araştırdığınızda, kadına yönelik şiddet ile ilgili, sayısız makale, deneme, kitap, film, resim, grafik, illüstrasyon vs. bulabilirsiniz. Bunun diğer bir anlamı da bence, herkesin aslında bu konuyu anlayabileceği, görebileceği, bir şey bulup özümseyebileceği bir alanın var olduğudur. Peki tüm bunlara rağmen neden hala görmüyorsunuz? Duymuyorsunuz? Çok değil, daha geçen haftaydı sadece ‘Şiddeti Önleyin’ dediğinde kadınlar.
Gerçekten duyulmuyor mu sesimiz? Ya da görünmüyor mu bu şiddet? Görünmesi için, üçüncü sayfada değil de birinci sayfada manşette mi yer etmesi lazım kendine? Manşette olabilmesi için daha mı vahşi olmalı bir cinayet? Bunlar da olmadı mı? Hatırlarınızda bir kaç isim vardır eminim. Özgecan mesela… Birinci sayfalardan okuduk, vahşetti. Bitsin artık dedik, yeter dedik. O zamanda aynı şeyleri haykırdık. ‘Gecenin o saatinde dolaşmasaymış oralarda’ cevabı aldık yine…
‘Gecenin bir yarısı sokağa çıkma’ diyen eril tahakküm ile gecenin bir yarısı o sokakta, o şiddeti ya da bu vahşeti yaratan aynı eril tahakkümdür, hatırlatalım. Görünmüyor mu bu? Anlaşılmıyor mu? Erkek kadını namusu için öldürüyor, tecavüz eden de yine o aynı namuslu erkek. Unutmayalım kadını ‘koruyan’ erkeklerin aslında neden ‘korumaya’ ihtiyaç duyduğunu. Korunmaya muhtaç hassas çiçekler olmadığımızı biz biliyoruz. Bu yüzden birinin çiçeği ya da namusu olmayı da kabul etmiyoruz. Bunu da her fırsata dile getiriyoruz. Anlaşılana kadar da dile getirmeye devam edeceğiz. Peki siz farkında mısınız bizi niye korumaya ihtiyaç duyduğunuzu? Kendinizden, erilliğinizden, yapabileceklerinizden olmasın sakın? Kadın kabul etmediğini söylediğinde, incinen erkeklik gururunuzla neler yapabileceğinizi bildiğinizden, kadın açık giyindiğinde ona istediğiniz her şeyi yapabilme hakkını kendinizde gördüğünüzden olmasın sakın? Konunun bizim eteğimizle, bedenimizle, tercihlerimizle, değerlerimizle ilgisi yok. Anlayın artık. Sizin, kadın üzerindeki eril tahakküm, namus, şeref, koruma adı altında yarattığınız şiddetle alakası var. İşte bu yüzden bize ne giyeceğimizi öğretmeye falan kalkışmayın, oğlunuza tecavüz etmemeyi ve öldürmemeyi öğretin. Anlatın. Anlayın artık.