Geçen hafta çok hareketliydi gene bizim oralar, ama ben bir tanesini anlatacağım, çünkü o en renklisi, en anlamlısı, en güzeliydi.
Önce balonlar, süsler, resimler astılar bizimkiler, günboyu hareket bitmedi zaten. Ses denemeleri, listeler, koca bir de pasta... Akşam olunca anladım nedenini: uzak bir kentte mini mini bir kız varmış, ismini ülkede de başka memleketlerde de duymayan kalmamış. Öykü Arin beter bir hastalığa yakalanmış ama ailesi, yakınları, milyonlarca insan seferber olmuş onun bu hastalığı yenmesi için. Kampanyalar yapmışlar, “Donör olun, umut olun” diye seslenmişler. Hastalığı yenmesi için ilik nakli olması gerekiyormuş minik Öykü Arin’in, fakat kendisininkiyle uyuşan bir doku bulması gerekliymiş. Henüz bulunamadığı için de kampanyalar dört bir yanda devam ediyor.
Biz de biraz takip ettik bu süreci; öyle güzel şeyler yaşandı ki. Donör olmaya gidenlerin bazılarının dokusu başka hastalarınkiyle uyuştu, uzun zamandır hastalıkla boğuşan bu kişiler artık sağlıklarına kavuşacak. Darısı Öykü Arin’e...
Hem donör olmak dünyanın en kolay işiymiş, annesinin bir sürü açıklamaları var. Sakın vazgeçmeyin diyor her defasında. İlk duyduğumda düşünmüştüm, neden vazgeçsin ki böyle güzel bir niyetle donör olmaya kalkışan bir insan. Meğerse bir sürü insan ilik nakli işleminden çekiniyormuş, çünkü kafalarında eskiden kalma yalan yanlış bilgiler varmış. Oysa şimdi artık çok kolay, üç tüp kan veriliyor Kızılay’a gidip, bu kan örnekleri inceleniyor, uyuşma durumu olursa biraz daha kan veriliyor, o kadar. Bu ufacık işlemin sonunda tadılacak mutluluğu düşünsenize: bir insanın hayatını kurtarmak ! Çok daha ağır yüklere bile katlanır insan şüphesiz, ama donörlük acısız, ağrısız, kolayca kahraman olma imkanı veriyor. Kan kardeşinden de öte, can kardeşi oluyorsunuz.
Bizimkiler Kızılay’ı da davet ettiler, gelsin kan örneklerini burada toplasın istediler ama Kızılay ekipleri hem çok yoğun çalışıyormuş, hem de aslında bizim buraya çok yakın bir merkez var. Benim kanım canım olsa giderim donör olurum sonra da gelir burada bir güzel meyve suyumu içerim, güneşte otururum, içimde yaptığım güzelliğin kıpır kıpır heyecanıyla derin derin baharı çekerim içime, göğsüme konup konup kalkan kuşları hissederim, huzurla dolarım.
Kızılay gelemedi ama Öykü Arin’e güzel bir sürpriz yapmak ve biraz da donörlük çağrısı yapmak için bizimkiler bir gece düzenlediler. İşte o gecede ne güzel anlar yaşandı: tatlı çocuklar piyano, gitar ve flüt çaldılar; bir ağabey hayatta küçük şeylerle mutlu olmaya dair çok güzel bir masal anlattı; başka ağabeyler ve ablalar saz çalıp gitar çalıp şarkılar söylediler. Öykü Arin’in doğumgünü için pasta kesildi ve en sonunda da “Hayat Bayram Olsa” diye hep beraber söylediler, bu neşeli umut dolu sesler duvarlarıma sindi. Son şarkıda Öykü Arin’le yaşıt bir küçük kız durmadan dans etti, içimden diledim ki Öykü Arin de iyileşip gelecek o küçük kızla elele tutuşup durmadan dans edecek, hayat bayram olacak.