AYŞENUR ÖNAL
Tarım ve Orman Bakanlığı, 7. Bölge Müdürlüğü aracılığıyla Mersin Bölgesinde toplam 48 Yaban Keçisinin avlattırılması için açtığı ihaleye karşı Ankara İdare Mahkemesi’ne dava açan Mersin Barosu’na, Adana 1. İdare Mahkemesi’nden şaşırtan bir yanıt geldi.
Yapılan ihale için; Anayasa’nın 56. Maddesi ve Türkiye’nin taraf olduğu 15 Ekim 1978’de Paris’te ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Yaban Hayatı Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi örneklerini vererek dava dilekçesini oluşturan Mersin Barosu’na, Adana 1. İdare Mahkemesi’nden ‘ehliyet yönünden red’ kararı verildi. Verilen karara 15 gün içinde itiraz edeceklerini vurgulayan Mersin Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, yanlış karardan Danıştay’da dönüleceğine inandıklarını belirtti.
“DEVLETİN HAYVAN DAHİ OLSA BİR CANLIYI ÖLDÜRME YETKİSİ BULUNMAMAKTADIR”
Şaşırtıcı ve üzücü kararın ardından açıklama yapan Yeşilboğaz, “Doğal çevreyi ve hayvanları koruması gereken devlet sadece Mersin’de 48 yaban keçisinin avlanması için ihale yapıyor. Para karşılığı spor olsun diye 48 tane canı pazarlıyor. Devletin hayvan dahi olsa bir canlıyı öldürme yetkisi bulunmamaktadır. Özellikle onu spor olsun diye para amaçlı ihaleye çıkarması asla düşünülemez. Buna yönelik olarak Mersin Barosu Hayvan Hakları Merkezimiz ile bir görüşme yaptık ve bu konunun asla kabul edilemeyeceğini gördük. Dava açma hazırlıkları içerisinde olan Hayvan Hakları Merkezimiz ile ortak dava dilekçemizi verdik. 16 Eylül tarihinde Ankara İdare Mahkemesine dava açtık, çünkü ihaleyi yapan Tarım ve Orman Bakanlığıydı. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın merkezi Ankara’da odluğu için davayı orda açmamıza rağmen, bize dün gelen Adana 1. İdare Mahkemesi kararı bizi hem şaşırttı, hem üzdü. Verilen karar oy birliği ile verilmiş. Davanın ehliyet yönünden reddine karar vermişler. Yani Adana 1. İdare Mahkemesi Mersin Barosu’nun dava açma ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davamızı ehliyet yönünden reddetmiş” dedi.
“YETKİLERİMİZİ ADANA 1. İDARE MAHKEMESİ ÇOK SINIRLI DEĞERLENDİRMİŞ”
Dava dilekçesinde ‘Her insanın belirli ve temzi bir çevrede yaşam hakkı olduğuna dikkat çektiklerini ifade eden Yeşilboğaz, “Çevre ve kente ilişkin haklar bir insan hakkıdır. Bizim avukatlık kanunu 76. Ve 95. Maddelerden kaynaklanan yetkilerimizi Adana 1. İdare Mahkemesi çok sınırlı değerlendirmiş. Sadece insan hakkı ihlali ve meslektaşlarla olan ilişkilerin düzenlenmesi, mesleki ilişkinin geliştirilmesi ile sınırlı tutmuş. Bu çok dar kapsamlı bir görüştür. Dünyada artık sistem bu şekilde ilerlemiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu noktada verdiği çok ciddi kararlar var. Burada potansiyel mağdur dediğiniz zaman, potansiyel mağdurun içerisine; insanlarda girer, çevredeki diğer varlıklarda girer. Barolarında bu tür davalarda taraf olma ehliyeti bulunmaktadır. Ancak son dönemlerde idari yargı; dava açma ehliyeti, menfaati bulunmadığı gerekçesi ile reddediyor” ifadelerine yer verdi.
“YANLIŞ KARARDAN DANIŞTAY’DA DÖNÜLECEĞİNE KESİNLİKLE İNANIYORUZ”
Red kararı ile avukatların doğrudan zarar görmediğinin belirtildiğini vurgulayan Yeşilboğaz, konuşmasını şu şekilde sürdürdü;
“Bunlar zaten yabani hayvanlar. Anayasa’nın 56. Maddesi çevreyi koruyan bir maddedir. Bu maddeye göre de, tüm insanlar dava açabilir. Doğal yaşamın, ekolojik dengenin bozulmasına yönelik bu tür bir uygulamaya karşılık her vatandaş isterse dava açabilir. Yani idare Mahkemesi’nin anlayamadığı veya işgüzarlık yaparak ya da dava yükünü azaltmak için Barolara karşı menfaat yokluğundan davayı reddetmesi işin kolaycılığına kaçar. Bu hukuki değildir, kesinlikle hukuki olduğunu da düşünmüyoruz. Bu noktadan sonra 15 gün Danıştay’a temyiz yönünde gitme gibi bir süremiz var. Bu süreyi de yine meslektaşlarımızla, Hayvan Hakları Komisyonumuzla değerlendireceğiz. Kesinlikle Danıştay’a götüreceğiz, biz bu yanlış karardan Danıştay’da dönüleceğine kesinlikle inanıyoruz.
“TÜRKİYE’NİN TARAF OLDUĞU SÖZLEŞMELERİ UYGULAMAMASI HUKUKA AYKIRIDIR”
Özellikle yaban keçilerinin avlanması ile ilgili evrensel ilkelere atıfta bulunduk. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler var. 15 Ekim 1978’de Paris’te ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne ve Yaban Hayatı Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’ne Türkiye taraftır. Yaban Hayatı Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’ne göre yaban keçileri kesin korunma altına alınması gereken fauna türleri başlığı altındadır. Türkiye’nin taraf olduğu bu sözleşmeleri yerine getirip tedbirler almak yerine spor ya da turizm adı altında bu hayvanların öldürülmesi için kamu gücünü kullanması hukuka aykırıdır. Böyle bir şey Anayasamıza göre de zaten İç Hukuk Mevzuatı’na da dahil edilmiş. Hatta İç Hukuk Mevzuatı’ndan daha üst bir pozisyonda bulundurulurken İdare Mahkemesi’nin bunu görmezden gelmesi sadece bizim avukatlık kanunumuzdaki hak ve yetkilerle sınırlandırılmış olması son derece hatalıdır. Bu bir hukukçu bakışı değildir.
“HERKESİN YABAN HAYVANLARINA SAHİP ÇIKMASI GEREKİYOR”
Bu yapılan ihale ve verilen karar kapitalizme tamamen hizmet etmeye yönelik bir karardır. Şu an zaten ekolojik dengeyi bozan kapitalist sistemlerdir. Verilen kararların kapitalizme hizmet ettiğini ve onun çıkarına hizmet ettiğini çok rahat görebiliyoruz. Çünkü onlar doymak bilmezler, kazanç hırsı vardır, spor olsun diye bunu yaparlar. Kendilerine göre bir dünya yaratmışlardır, burada temiz ve doğal bir çevrede yaşam hakkı onların nazarında değerli kılınmamıştır. Burada sadece hukuk kurumlarını ve hayvan severleri ilgilendiren bir süreç varmış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yani olayı biraz daha dağıtmaya çalışıyorlar. Bu sadece bizim meselemiz değil, bu ülkede yaşayan bütün insanların ortak değeridir. Bu noktada herkesin sahip çıkması gerekiyor.
Adana İdare Mahkemesi Anayasa’ya uygun bir karar vermemiştir. Geçtiğimiz aylarda Şanlıurfa Barosu böyle bir dava açtı ve orada yürütmeyi durdurma kararı aldı. Orada ceylanların av hayvanı olarak öldürülmesine yönelik bir ihale yapılmıştı ve yürütmeyi durdurma kararı verdiler. Oradaki de bir mahkemeydi, oradaki de bir canlıydı. Bu noktada burada açılan davanın red yemesi, çıkarları zarar görecek olan kişilerin lobi olarak bizden daha güçlü olduğunu göstermektedir ve burada da yargıyı aracı olarak kullandığını görüyoruz.
3-5 YABAN KEÇİSİ DEĞİL!
Mersin’de kamuoyu oluşturulması şart. Bir yaban keçisi, bir av hayvanıdır diyemeyiz, bu kadara sığ düşünemeyiz. Bu ülkede bir şeye izin verdiğiniz zaman ‘Ya ne olacak 3-5 tane yaban keçisi’ dediğiniz zaman bu yarın sistem, kural haline geliyor. Maalesef ülkemizde kötü şeyler geçici süre için başlatılıyor ama sonrasında kalıcı hale geliyor, sistem haline geldikten sonra sizin bunu değiştirme şansınız yok. İlk başta engellersek, hep birlikte tepki gösterirsek bunun sistem ve kural haline gelmesini engelleriz. Sistem haline geldikten sonra çok daha fazla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz ve başarılı olma şansınız azalırken, birçok değeri yitiriyoruz. Türkiye’de ki en önemli sorun bu, olayın ilk başında bana necilik yapmamak, olaya sıcağı sıcağına müdahale etmek gerekiyor
“YARGIDAN ŞU ANDA BEKLEDİĞİMİZ TEK ŞEY KENDİ GÖREVİNİ BİLMESİ”
İdare aslında burada bir hata yapıyor. İdarenin en önemli görevi Anayasa’da yazan çevre hakkını korumaktır, insan hakkını korumaktır. Bu yapılan işlemleri denetleyecek olan yargı organıdır. Biz de u nedenle yargıya gitti. Yargının burada Anayasa’ya aykırı olan bu durumu denetlemesi gerekiyordu. Bizim yetkimize takılacağına yapılan işlemin esasını görerek burada gerçekten ‘Anayasal bir hak ihlali var mı, yaşam hakkı ihlali var mı?’ buna bakması gerekiyordu. Canımızı en çok yakan bu. İdare zaten kendini bir yo9la adamış ve o yolda da beli bir çıkara hizmet ediyor ancak yargının buna müsaade etmemesi gerekiyordu. Yargıdan şu anda beklediğimiz tek şey kendi görevini bilmesi, bağlı olduğu kanallara uygun kararlar vermesi.”