Üniversite ile ilgili konuşan herkesin ağzından düşürmediği kavramlar var. Bilimsellik, demokratiklik, katılım, özgürlük, toplumun gereksinim duyduğu bilginin üretimi vs. Bunlar tabii ki üniversitelerin olmazsa olmazları. Ama bu kavramları dile getirenlerin tamamen aykırı uygulamaları ve üniversitenin temel ilkelerine aykırı durumları itirazsız kabul etmeleri; kavramların içini boşaltmıştır. Bu nedenle bu yazıda kavramsal bir tartışma yerine uygulamalara dayalı bir tartışma yapılacaktır. Günümüzde üniversitelerde;
- Eğitimin piyasalaşması üniversitelerin varlık nedenlerini ve temel işlevlerini kökünden değiştirmiştir. Temel amaç nitelikli eğitim ve araştırma yerine, eğitim ve araştırma faaliyetlerinden maksimum kazanç elde etmek olmuştur. Bu çerçevede örgün eğitim, ikinci öğretim, uzaktan eğitim, yaz okulu gibi çok sayıda program açılmaktadır. Ders saati haftada 40 saati geçen öğretim elemanı (bunların bir kısmı yüksek lisans ve doktora dersleri), derslerine hazırlanamamakta, gücü fiziksel olarak da yetmediği için, genç araştırma görevlilerini sistematik olarak derslerine göndermekte, sınav sorularını hazırlatmakta, sınav kağıtlarını okutmakta ve değerlendirmesini istemektedirler. Görevini eksik yaptığını/yaptırdığını bilen öğretim elemanı öğrencilerin yetersizliklerine ses çıkaramamaktadır. Yüksek lisans/doktora tezlerini okuyamamakta, emek vermediği tezleri kabul etmekten başka çaresi kalmamaktadır. Tüm bunların sonuçları;
- Düşünme, sorgulama, analiz yeteneğini kazanamamış, ezberlediği bilgi dışında bir nitelik kazanamamış öğrenciler,
- Geleceğin öğretim üyeleri olacak yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin, özensiz, kopyala-yapıştır kısımların bile olabildiği tezlerle bu programları tamamlamaları,
-Ders ve öğrenci sayısının artışına bağlı olarak; öğrenci ve öğretim üyesi ilişkisine olanak kalmamasıdır.
Öğretim elemanlarının asli işleri olan yayın yapma parasal teşvik konusu olmuştur. Bu durum, öğretim elemanlarının yayın sayısını artırmak adına kaliteden ödün vermesine, yazar sayısının suni olarak artırılmasına neden olmuştur.
Öğretim elemanları “o denli meşguldür ki”, dergilere gönderilen yazıları kabul edilme/düzeltilme/reddedilme süreçlerinde kendilerine gönderilen yazıları okuyacak vakitleri olamaz. Böylelikle, dergilerde yayınlanan yazılar çoğunlukla yazarının “yayın portföyüne” (aynı zamanda banka hesabına) katkıda bulunmanın ötesinde bir anlam taşımaz.
-Üniversiteler hem sermaye hem de iktidarlarla tam bir bağımlılık ilişkisi içindedir. Üniversitelere ayrılan kamu kaynaklarının azalması ve piyasalaşma süreci, üniversiteleri kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim müfredatı belirlemeye, ve bilimsel üretime yöneltmiştir.
- Üniversitelerin iç işleyişi ve üniversite-hükümet ilişkileri aşırı derece merkezi ve hiyerarşiktir. Önceki süreçte, Rektör atama işleminde öğretim üyeleri ilk aşama seçimi yapardı. Daha sonraki karar süreci YÖK ve Cumhurbaşkanı insiyatifinde idi. Öğretim üyelerinin atama-yükseltme aşamalarında dekan ve rektörün karar verici olması, yapılan seçimin demokratikliğini çok tartışmalı hale getirmekteydi ama iyi-kötü öğretim üyelerinin yaptığı bir seçimi vardı. Bu sürecin nasıl daha demokratikleştirileceği tartışılırken sistem tamamen değiştirildi. Ön seçim kaldırıldı ve bütün yetki Devlet Başkanı’na verildi. Üniversite bileşenleri bu düzenlemeyi tartışmadı bile.
- Üniversitelerde bunlara ek olarak var olan göreli özgürlükler ortadan kaldırıldı. Disiplin soruşturmaları, gözaltı işlemleri, tutuklamalar, keyfi ihraçlar… Bölümler dekana, dekanlar rektöre, rektör de cumhurbaşkanına itiraz edemeyecek, uygulamalarını tartışamayacak hale geldi.
Sermaye ve hükümete bu denli bağımlı üniversitelerde öğrencilerin, öğretim elemanlarının, kurulların, yöneticilerin; eleştirel düşünce üretmesi, sorgulama yapması ve düşüncelerini-bulgularını serbestçe ifade etmesini beklemek iyimserlikten öte, hayalciliktir.
Bu koşullar altında tartışılması gereken üniversiteyi kimin yöneteceği, bu kişinin üniversite içinden mi dışından mı olacağı değildir. Öncelikle tartışılması gerekenler, aşağıda belirttiklerim gibi daha yapısal konular olmalıdır:
- Üniversitenin tüm bileşenleri, öğrencisi, öğretim elemanları ve çalışanları ile düşünen, araştıran ve eleştiren bireyler haline nasıl gelebilir?
- Ders içeriklerinin ve araştırmalar piyasa, hakim siyasi görüşler ve hakim değer yargılarından nasıl bağımsızlaştırılabilir?
- Üniversitenin tüm bileşenlerinin üretimlerine, yaşadığı ülke ve dünyaya olan sorumluluğunun yön vermesinin nasıl sağlanabilir?
- Düşüncelerin ve bulguların kamuoyu ile paylaşması suç-yasak olmaktan nasıl çıkarılabilir?
- Üniversitenin piyasalaşmasının önüne nasıl geçilebilir?
- Atama ve yükseltmeler keyfilikten objektifliğe nasıl dönüştürülebilir?
- Akademide iş güvenliği nasıl sağlanabilir?
Umarım Üniversite bir an önce kendisini tartışmaya başlar…